4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1073
Okunma

-lacivert bir gülüş doğur bana
ömrü uzun olsun gerçeğin-
hangi kapıyı çalsam yumruğumda lanet
birde dolanmış bir yılan gibi defol sesleri
oturur içimin karanlık sığınağına
sesler…karanlık…parçalı bulutlu acı durumu
nereye uzansam yorgan döşek sel kokusu
ve bir mazgaldan düşerken tutunmak hayata
bir tabutu soyunmak boşluğun dibine
ömrüm…yalnızlık…topal yürümesi geçen günler
yaprakları dökülürken gülkurusu aşkımın
sûr gibi bir ses üflendi önce ruhuma
sonra nasıl bölünüyorsa acıların basamağına insan
giyotinin nemli tadı sürtündü öyle boynuma
kelebek ömründe yaşanmamalı aşk dedim
bir serçeyim dedi ve öldüm ağlıyorum
tecavüz iniltilerine karışan yüreğimin bezgin sesi
dedim ki sol yanımda çift şeritli bir yol
biri yaşam biri ölmenin adresi
ve güldü boy veren anızların diliyle
umut keskin bir ışık gibi yayıldı bir süre
ve mıh gibi çakıldı aşkın eliyle
gamzelerinden çift yumurta ikizleri
doğdu bana ve ona benzeyen…
O ki… yarınlarımı bağladığım
dalları içime batan dilek ağacı
O ki...
sevi’de yaşayan ilk üç harfi söyledi hep
sev beni sev...sevmek bazen tek
bazen iki kişiyi yaşatmaktır
sev beni...sev...
ey sevgili…
ve düşün…saatler aşka dönüyor
şimdi yaz saati aşkın ülkesinde
ama hüzün kış saatinde geçerli bir dilim
ve mevsim/ çiçeği koklamanın mevsimi sonsuz
dalına küfür bırakmanın değil
nasıl ki bir dine kıbleyse en mukaddes yer
o kadar bina oluyor aşk için seçilen
sancılarını duyuyorum…sus…ağlama
sevin…her doğum yeni bir hayattır
her beşikte ayrı sevilen
lacivert bir gülüş doğur bana
ve sonra sokağından geçelim kırgın renklerin
borç olmasın özür aşkın boynuna…
Nevzat KONŞER
Nisan 09