0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
17
Okunma
Gecenin Kıyısında
Bazen sabaha yakın bir saatte
hiç sebepsiz uyanırsın ya,
odanın karanlığı aynı karanlık,
eşyan aynı, nefesin aynı,
ama içinden bir yer sanki çağrılmış gibi…
Ben seninle her karşılaştığımda
o uyanış hâli geliyor içime.
Bir şeyin beni hafifçe dürttüğünü,
uzun zamandır beklediğim bir sesin
tam o anda geri döndüğünü hissediyorum.
Seninle başlayan hiçbir duygu
gündüz vakti gibi belirgin değil;
daha çok,
gecenin kıyısında kendi kendine parlayan
küçük bir yıldızın ısrarı gibi.
Yaklaştıkça
kalbimde uzun süredir açılmayan bir kapının
gıcırtısız, usul usul aralandığını duyuyorum.
Sanki kapı utangaç,
içindeki oda tozlu ama sıcak,
ve sen o odaya yıllardır kimsenin girmediği bir dikkatle bakıyorsun.
Bir bakışınla
üstü örtülmüş eşyaların hafızası uyanıyor içimde.
Eskiden sevdiğim ama unuttuğum ne varsa
gözlerin dokunduğu yerden ışıyor.
Sen sustuğunda
bir gölün yüzeyi gibi duruluyor içim.
Hiçbir dalga yok,
hiçbir yabancı kıpırtı yok,
yalnızca kendi gölgemi daha net görüyorum o suda.
Sanki yıllardır bakmak istemediğim şeylere
sen var diye biraz daha cesurca bakabiliyorum.
Bilirsin ,
bütün sessizliklerin bir ağırlığı vardır.
Senin sessizliğinse
kırılmamış bir kar tanesi gibi düşüyor içime:
hâlâ soğuk,
ama dokunduğu yerde yanmayı bilen bir soğukluk bu.
Ben o soğukluğa alışmakla
ondan kaçmak arasında sıkışıyorum.
Yakınlığın,
bazen bir nehrin kıyısında durup
suya düşen gölgeme bakmak gibi.
Gerçek ben miyim
yoksa suyun söylediği başka bir hâlim mi
ayırt edemiyorum.
Sen yaklaşınca
su bile daha doğru gösteriyor beni.
İçimde yıllardır açılmamış bir defter var.
Sayfaları birbirine yapışmış,
hangi satırda ne yazdığımı unuttuğum bir defter.
Sen konuşunca o defter kendi kendine açılıyor.
Yazılar belirginleşiyor,
sanki yeni yazılmış kadar taze duruyor.
O satırlarda hep bir eksik cümle vardı;
sanki sen gelince o cümlenin yüklemi bulunmuş gibi tamlanıyor.
Gülüşün,
bir rüzgârın perdeyi hafifçe kabarttığı anda
odanın havasını değiştirmesi gibi.
Öyle küçük,
öyle kısa,
ama etkisi uzun.
Ben o küçük esintinin içinde
kendi içimde yıllardır duran tortuların
yavaşça havalandığını hissediyorum.
Beni en çok korkutan şey
senin bir adımın değil,
benim sende bunca kolay çözülüşüm.
Sanki en kırılmaz sandığım yerlerim
tam sen dokunduğunda çatlıyor.
Biraz daha yaklaşırsan
sakladığım ne varsa dökülecek biliyorum.
Ben bile yıllardır böyle görünmemişken
sana görünmekten ürküyorum.
Bakma öyle gözlerimin içine
çekip kirpiklerinle vuracakmış gibi.
Hüseyin Erdinç