0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
16
Okunma
KARANLIĞIN İÇİNDE ADINI ARAYAN SES
Ben sana hep karanlığın içinden geldim.
Çünkü karanlık, insanın kendisiyle yüzleştiği
en sessiz, en gerçek yerdir.
Düştüğüm yerden değil,
düştüğüm sessizlikten başlıyorum sana.
İnsanı en çok suskunluk büyütür;
suskunluk keskinleşir,
keskinlik karanlığa çarpar,
karanlık yankı olur…
O yankının en içte kalan yerinde sen varsın.
İlk sesini o zaman duydum.
Henüz adı yoktu,
henüz tarifi yoktu,
ama içimde bıraktığı gölge
benden büyüktü.
Gölgen içime düşerken
ben biraz daha eksildim,
biraz daha sana yer açtım.
Gecenin duvarları vardı,
duvarların hafızası,
hafızanın benden sakladığı sen…
Ne zaman sustum,
bir adım daha yaklaştın.
Ne zaman konuştum,
sanki daha derine çektin beni.
Sesin sessizliğe karıştıkça
ben içimde kaybolup tekrar buluyordum seni.
Kalbim uzun bir tüneldi.
Işığı olmayan,
yolu belli olmayan,
nereden başlayıp nereye vardığını bilmediğim bir tünel.
Bir ucundan sesimi bıraktım—
duvara çarptı,
geri döndü,
ama dönen ses benim değildi.
Seni taşıyordu.
Ben konuştukça sen büyüyor,
ben sustukça sen genişliyordun.
Sorularım vardı elbette:
“Bu ses niye bu kadar içten geliyor?”
“Beni benden alıp nereye götürüyor?”
“Yol mu ben oldum,
yoksa yürüyen sen misin içimde?”
Cevap vermedi yaşam;
çünkü bazı soruların cevabı
duvarların soğukluğunda değil,
kalbin çarpışında saklıdır.
Göğsümde çırpınan bir kuş büyütüyordum.
Kanadının her vuruşu,
kırılmaya yaklaşan bir kelime gibiydi.
Kırılacaksa kırılsın dedim;
kırılıyorsam sana doğru kırılıyorum zaten.
Her çırpınışında adının bir parçası
düşüp yerleşiyordu içime.
Ben ne zaman içimi yoklasam
kanatlarının sıcaklığıyla karşılaşıyordum.
Bir gün fark ettim ki
gölge değişmiş.
Benim olmayan bir renge dönüşmüş.
Işığa çıktığımda
gölgem benim ardımdan gelmiyor,
beni senin ardına bırakıyordu.
Bir süre sonra anladım:
Bazı gölgeler,
kime ait olduğunu kendi seçer.
Ben seçilmişim.
Senden önce,
kendi nefesini bile tanımakta zorlanan
bir ben vardı içimde.
Senden sonra
kendi karanlığından bile korkmayan
başka biri çıktı ortaya.
Sen beni karanlıktan almadın;
karanlığımı kendime ait kıldın.
Bu yüzden belki
gecenin dili sana benziyordu.
Düşerken öğrendim seni,
kırılırken tanıdım,
susarken tamamladım adını.
Kimse söylemedi
bir insanın yankıya dönüşeceğini.
Kimse anlatmadı
bir bakışın kaderi içinden sessizce
başka bir yola çevireceğini.
Ben yaşayarak öğrendim,
acıyarak büyüdüm,
büyüdükçe sana dönüştüm.
Şimdi dönüp bakıyorum
ilk duyduğum o sebebi belirsiz sese:
Meğer rüzgâr değilmiş… senmişsin.
Meğer yol değilmiş… beni taşıyan adınmış.
Meğer yalnızlık değilmiş…
seni duymama izin veren
uzun, derin, karanlık bir çağrıymış.
Bütün bu seslerin,
yankıların,
kırık harflerin içinden
kendi içime eğilip fısıldıyorum:
Meğer Aşk’mış adı
Nereden bileyim…
Hüseyin Erdinç
5.0
100% (1)