0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
25
Okunma
Kırkikindi yağmurlarının küf kokusuna bulanmış bir defter açılır şimdi
senin bıraktığın yerden
hiçbir cümlenin kabuğunu ödünç almadan
hiçbir yaranın adını anmadan
ama her şeyi başka bir yerinden sızdırarak.
Dedem yoktu belki ama bir yaşlı gölge fısıldardı bana
her insanın içinin duvarında bir oyuk bulunur
kimisi taşla örer o oyuğu
kimisi bir sözcüğün altında sabaha kadar üşür.
Anladım ki acı, görünce tanınan bir şey değildir
bazı insanlar vardır
susarak bile göğsüne kara bir gök indirir.
Büyür içimde kelimelerin pası
hiç kimseye açık olmayan bir kapı gibi
omuzlarıma çöken bir ağırlık akar
sanki hayat, yanlış zamanlarda düğümlenen
yarım bir masalın kırılmış çıtasıdır.
Ben yine de yürürüm
çünkü yalnızlık bazen bir çocuğun
kuru ekmeğe üfleyip alnıyla öpmesi kadar güçlüdür.
Nefret demem buna
korku da yetmez, çaresizlik de
insanın içine çöreklenen o gizli sızıyı anlatmaya.
Bazen bir kadın olur bu sızı
karanlıkta ayaklarını toplar
bir şarkı söyler kendine
kimsenin duyamadığı.
Ve bilirim
hayat dediğin beklemediğin anda
kendi ateşini tutuşturan bir rüzgar getirir
omuzlarını çökertir
gözlerini başka bir sessizliğe çiviler.
Ev sandığın herkes
ilk çöktüğün yer olur
ilk üşüdüğün
ilk anladığın.
Sessizliği sevmek bizim payımıza düşen
kederli bir ortaklık belki.
Çünkü sessizlik
insanın kendi içindeki depremle
el sıkıştığı yerdir.
Ben ve o
bazen aynı karın içinde kaybolmuş iki soluk oluruz
birbirimize varmadan büyüyen iki yarım keder
kısa bir ömrün kıyısından geçen.
Bir kez daha yaşamak değildir istediğimiz
bir kez daha üşüyebilmek belki
bir kez daha karanlığın dilini çözebilmek
kırılmayacak kadar yalnız kalabilmek.
Ve bilirim
herkesin hikayesi vardır
ama bazıları ne sana eklenir
ne sen onları kendi masalına çağırabilirsin.
Aynı gölgeye yaslanırsınız
ama aynı ışığa hiç varamazsınız.
İşte bu yüzden
şiir bir menekşe lekesi gibi kalır avucunda
silindikçe büyüyen
büyüdükçe susan
sustukça acıyan.
5.0
100% (3)