0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
11
Okunma
DÖNÜŞ
Dönüşün birden olmaz,
aniden gelip kapına dikilmez.
Dönüş, ince ince,
kendine gösterdiğin küçük şefkatlerle gelir.
Nihâl, dinle:
Dönüş, bir sabah gözlerini silerek uyanmak değil,
sokaklar birden tanıdık, gök aniden mavi olsun diye değil.
O, içinde yavaş yavaş doğan güneş gibi,
damla damla, ısıtarak var olur.
Kendine bir fincan kahveyi nasıl demlediğinde,
içine bir tutam sabah serinliği kattığında...
Söylediğin o şarkıda, kendi sesini affettiğinde...
Bak, işte orada başlar yolculuk.
Bir aynaya bakışın, artık yargı değil de merhametse,
gece yastığa bıraktığın başınla barışıksan...
İçindeki çocuğa, "korkma" diye fısıldadığın an...
İşte o an, bir nebze daha döndün kendine.
Belki de dönüş, uzak bir diyardan geliş değil,
zaten hep orada oluşun farkına varıştır.
Bir tohumun toprak altında, karanlıkta bile,
"Ben varım" diye ısrar etmesi gibi bir şey.
Aşk denir ya hani; en büyüğü, kendi varlığına duyulan.
O aşkın ilk kıvılcımı, küçük bir nefes aralığında,
kendine verdiğin o küçük izinde saklı.
Her izin, bir adım. Her adım, bir dönüş.
Dönüşümüz, kendimize olan yolculuğumuz.
Ve her yolculuk, bir bakışta başlar...
En derine, en samimi olana, en çok hasret kaldığına:
Kendine.