0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
59
Okunma

Gideceğim yer olsaydı,
belki geceler bu kadar uzun sürmezdi,
belki yolumu arayan gölgeler
biraz olsun bırakırdı yakamı.
Bir rüzgârın omzuna yaslanır,
adını kimsenin bilmediği şehirlere
kalbimin kırık sesini götürürdüm.
Bir suyun akışına karışırdı adımlarım,
nerede duracağımı bilmeden,
ama durmaktan daha iyi bir sebep bularak.
Gideceğim yer olsaydı,
bir harita değil, bir umut çizerdim göğe;
yıldızların arasına gizlerdim yorgunluğumu,
belki biri fark eder diye,
belki biri “buradayım” der diye.
Ve belki de en çok,
kendime varırdım sonunda—
çünkü bazen insanın gideceği yer
bir adım ötesi değil,
kendi içindeki sessiz çağrıdır.
Gideceğim yer olsaydı,
zamanın paslı kapıları
bu kadar gıcırdamazdı ardımdan.
Her adımda yankılanan o eski korku,
bir tarlanın sessizce büyüyen buğdayları gibi
usulca dökülürdü içimden.
Belki bir kıyı bulurdum kendime—
dalgaları yorgun yüzüme değse de
“buradayım” diyen bir suyun sesiyle
yeniden doğardım biraz.
İnsan bazen bir suyun hüznüne bakarken
kendi yüzündeki çizikleri fark eder.
Gideceğim yer olsaydı,
bir gölgelik bulurdum rüzgârlardan,
bir serinlik saklardım avuçlarımda.
Unutmak için değil,
hatırlamanın inceliğini kaybetmemek için
taşırdım o serinliği yanımda.
Bir tren istasyonunda,
kimsenin beklemediği bir peronda dursaydım—
geçen her trenin penceresinde
kendimin başka bir hâlini görürdüm:
birinde çocuk,
birinde yorgun,
birinde de nihayet gidebilen biri…
Gideceğim yer olsaydı,
yollar bana küsmekten vazgeçerdi belki;
tozlu patikalar, uykusuz caddeler,
bütün o yalnız akşamlar
bir selam gibi dokunurdu omzuma.
Ve ben, kimselerin duymadığı
bir şarkıyı mırıldanırdım sessizce—
adımlarımın ritmine karışan
kalbimin eski bir melodisini.
Bir ağacın gövdesine yaslanıp
“buradayım” derdim kendime,
ve gökyüzü, dallar arasından
usulca düşürürdü ışığını yüzüme.
Belki de insanın aradığı yer,
hiç gitmediği bir şehir değil;
yıllardır içine bakmaktan korktuğu
küçük bir odadır kalbin içinde.
Ve yine de,
gideceğim yer olsaydı,
belki gözlerimin karanlığı
biraz daha hafiflerdi.
Gecenin içinden geçen o ince çizgi,
beni bir sabaha taşırdı
henüz adını bilmediğim.
Yollarda bir iz bulurdum kendime;
toprağın kokusunda saklanan
o eski hikâyelerin sesini.
Belki bir yabancının selamı bile
içimde yıllarca susmuş
bir kapıyı aralardı.
Ama bilirim,
gideceğim yer olsaydı,
bir gölgenin bile beni durduramayacağı
bir an vardır insanda.
Ne geçmiş konuşur o anda,
ne de gelecek.
Sadece yürürsün—
çünkü artık durmak daha fazla acıtır.
Ve şimdi anlıyorum:
Bütün yolların kavşağında
tek bir gerçek duruyor karşımda—
gitsem de, kalsam da,
taşıyacağım tek ağırlık
kendi adımın sesi.
İşte bu yüzden,
gideceğim yer olsaydı,
yalana yer bırakmazdım artık.
Ne göğe bir söz borçlu,
ne de yere bir adım eksik…
Her şeyi olduğu gibi söylerdim yolun yüzüne:
“Bitti.
Ben artık hiçbir yere gitmiyorum—
çünkü nihayet
kendime varıyorum.
5.0
100% (1)