0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
92
Okunma
Ben seni bilmezden önce tanırdım kendimi;
şimdi ne aynadaki ben kaldı, ne içimdeki.
Gölgem kaçtı, adımlarım boşluğa çarpıyor,
ışık adımı duyunca gözlerini yoldan çeviriyor.
Günlerim, sigara dumanı gibi ince bir çizgiye eriyor;
her nefes, unutamayan bir acıyı bırakıyor içime.
Gözlerin… bir zamanlar elimde tuttuğum meşale,
şimdi karanlığın dibinde bir barut fıçısı.
Adın düştüğünde göğsüme,
telaşsız bir kurşun ağırlaşıyor.
“Ölüm sebebim” dedin bir mısrada;
ben o mısrayı kendime mezar taşı yaptım.
Külleri dost eyledin bana;
alıştım soğukluğun sızısına.
Topladım ellerimle her bir koru;
parmaklarım artık külle ölçüyor zamanı.
Ey yar… Hiç sevmedin mi beni?
Bu soru artık yankı yalnızca—
karanlık bir kapı gıcırdayıp kapanıyor,
arkasından rüzgâr bile geri adım atıyor.
Görünmez oldum dünyaya;
sanki gezegen bile benden yüz çeviriyor.
Saatler tik tak’ını unuttu;
zaman, boşlukta asılı küskün bir salıncak.
Sokaklarımda ayak seslerim değil,
basıp geçtiğim gölgelerin çığlığı dolaşıyor.
Evimde bir pencere, başkasının gözyaşlarını akıtıyor;
içeri giren ışık bile kaçmak için bahane arıyor.
Adın dilime değdiğinde,
ateşler sıraya giriyor;
her kelime bir kırık cam,
her hatıra ayağımın altını oyuyor.
Kahverengi gözlerin—barutla dolu bir dükkân;
ben ise kıvılcım peşinde bir çocuk.
Karanlık bastı ışıklarımı;
elimde yalnızca kibritlerin gölgesi kaldı,
ve her kibrit bir sabahı daha karartıyor.
Sensiz başlayan günlerim, doğmayı unuttu;
bulutlar bu şehre isyan etmiş,
yağmur suskun, lambalar kırgın.
Çekilip gidiyorum kendi geceme;
yanımda yalnız bir sigara ve eksik bir şarkı.
Şarkı sözlerini kaybetmiş;
geriye uzanan tek bir nota kaldı: sensizlik.
Vaktiyle “Beni karanlıkta bırakma” diye yalvarmıştım;
şimdi karanlık kapılarını bana miras bıraktı.
Açıktır kapısı, ama adım atmıyorum—
çünkü içeri girince binlerce benle karşılaşıyorum.
Ve böyle sürüyor sabahlarım:
karanlıkla doğup, dumanla serpilen;
aynaya selam vermeden geçen,
gün ışığını kendine yasaklamış bir ömür gibi.
5.0
100% (2)