1
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
184
Okunma
Gün battı mı, ilk defa bu kadar tatlı,
karanlık ilk defa güzel.
Gündoğumuysa acı—
aydınlık, karanlığa benzer buralarda.
Sensizlik dolaşır sokaklarımda,
yıldızlar kaymaz,
ay göğe uğramaz artık.
Geriye yalnızca simsiyah bir boşluk kalır.
Ateş ruhsuz yanar, su sessiz akar.
Gülenler ağlar, ağlayan güler;
bütün tezatlar senden sonra başladı.
İnancım kaldı sadece Rabbime.
Ben, içimde bir gurbet yolcusuyum:
her adımda eksilen,
her nefeste tükenen.
Ne sevdaya yerim var artık,
ne teselliye—
yalnızca uzun bir suskunluğa.
Bir zamanlar kelimeler ilmek ilmek bağlanırdı,
şimdi her sözcük dökülürken yıpranıyor.
Hatıralar eski bir kumaşın lekesi gibi:
sildikçe daha çok beliriyor.
Kapılar kapalı,
rüzgâr hâlâ perdeleri yokluyor.
Dualar asılı durur duvarlarda,
kimse dokunmaz, kimse okumaz.
Yüzler birbirine benzer;
gözlerde alışkanlık, ellerde taş.
Benim içimdeyse yanık bir koku:
ne ateş, ne kül—yalnızca yarım kalmışlık.
Sevda dedikleri bir ayna imiş meğer;
yaraladıkça yüzünü gösteren.
Sen gidince aynalar çatladı;
ama kırılan onlar değil, biz olduk.
Artık ne umut kapı çalar,
ne hatıra yatak olur.
Sadece geceyle sabah arası bir çizgi:
tatlı-acı, acı-tatlı—
tersinden okunan bir ezgi.
Ve öğrendim ki yaşamak bazen
arkaya bakmadan susmaktır;
bazen de en büyük erdem,
unutmamaktır.
Ama unutmak da nafile;
her unutuluş yeni bir ağıt doğurur.
O hâlde ne yapmalı?
Ağıt mı söylemeli, yoksa sağlık mı dilemeli?
Ben seçtim:
susarak konuşmayı.
Son sözüm şu:
gün battıysa tatlıdır yalnızlığım,
gündoğumu acıysa ayrılığın hatırınadır.
Bil ki her tezatın ardında bir iz kalır;
o izde ben varım, sen yoksun.
Ve bu, en sade ibadetimdir:
sessiz kalıp seni anmak.
5.0
100% (4)