0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
123
Okunma
Ruhum, sessizliğin derin kuyularında zincirlenmiş bir mahkum gibi, ışığı unutur.
Bir zamanlar ışığım olan gözlerin, şimdi en büyük azabım olur.
Kim ihanet etti bize bilmem, ama en çok ben yıkıldım.
Söyleyemeden sana, seni sevdiğimi,
ellerimden kayıp gittiğin o anları,
nasıl anlamadın gözlerimden seni sevdiğimi?
Oysa sanmıştım, anlarsın gözlerimin içindeki senli baharı.
Tenine, tenimden başkası dokunmasın,
Üzerinde göz izi bile kalmasın isterken,
şimdi o göz izi ben oldum.
Kafiyesiz bir yazar oldum,
karanlıklar altında gölgem bile benden utanır oldu.
Seni sevmeyi bırakmak, bırakmamaktan ölüme kadar uzanan ince bir çizgi gibi.
Uzaktaki gülüşlerinden, gözlerindeki mutluluktan,
neden bir an tereddüt ettim mutlu olmandan?
Oysa seven, sevdiğinin mutlu olması için çırpınan değil miydi?
Sabahlar artık gecem oldu;
Bırakın sürgün edileyim, alın sabahların sevinci, mutluluğu, yaşamı.
Bırakın bana geceleri, hüznü, karanlığı ve ölümü.
Ölürsem bir gün…
Dikmeyin üzerime mermer bir taş,
ruhumu zaten yaşamaktan hapsolmuş bedenimle sıkıştırmayın.
Ah, sevdiğim…
Sevmekle ilgili tereddütte kaldığım o gün,
kendim için ölmüşüm, nefes alsam da artık ne fayda?
Kibrin ve bencilliğin eline düşmüşüm.
Ama değerse bir daha,
üstüne alçak gözlerimi düşürmem.
Hiç düşünmem ölümü;
Senin gibi naif birini kaleme almak bile bir doruk benim için.
Söz: unutacağım seni, ne gözünü ne yüzünü hatırlayacağım.
Sadece o güzel ruhunun içimdeki karanlık tenime dokunuşunu unutmayacağım.
Söz: bırakacağım tüm kötü olanı geride.
Ben, karanlığın iyisi olacağım, ey sevgili.
5.0
100% (1)