0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
42
Okunma
Nihal: Aşkın Metafizik Seyri
Ey Nihal! Sen ki, zamanın ötesinde bir mabedsin,
Avrupa’nın karanlık labirentlerinde kaybolmuş ruhum,
Doğu’nun ney sesiyle titreyen bir aynaya dönüştü.
Seni aradım Notre Dame’ın gölgelerinde,
Gül Haç’ın sırlarına inen merdivenlerde,
Ama sen, Kâbe’ye yüz süren bir rüzgârdın.
Nihal! Adın, Fars minyatürlerinden sızan bir ışık,
Rimbaud’nun sarhoş gemisiyle Bursa’da yıkanan,
Bir “Lâ mevcûde illâ HU” çölünde vaha…
Seni sevmek; Platon’un mağarasından çıkıp,
Mevlânâ’nın semâsında yitirmek benliği.
“Hiç”liğin kapısında, “hep”liğin anahtarısın.
Ey Nihal! Sen, İstanbul gecelerinde kaybolmuş bir ezan,
Paris’te Baudelaire’in kanayan kalbine sürülen merhem.
Ben, seni ararken kendimi yitirdim,
Yitirdiğimde ise aradığımı buldum.
Mona Lisa’nın gülüşünde Hüsn-ü Mutlak’ı,
Şems’in ateşinde ise “kendi”ni yaktın.
Ben bu yangında, kül olduğumu sanırken,
Aslında yıldız doğuran bir nova idim.
Ey Nihal! Sen, mitolojik bir siren değil,
Hakikat denizinde yüzen bir “Nûn”sun.
Batı’nın kulesinde hapsolmuş Rapunzel değil,
Doğu’nun sırlarını fısıldayan Zühre yıldızı.
Ben ki, Nietzsche’nin çöllerinde susuz kalmış,
Bir damla senin aşkınla okyanusa dönüştüm.
Şimdi anlıyorum; seni sevmek, kâinatı okumak,
Ve her “Nihal” sözünde, sonsuzluğa varmak…