0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
19
Okunma
Gözlerinin içinde
isimsiz bir şehir vardı.
Nihal, orada tek başına
bir âlemdi.
Sokaklarında sessizliğin
ezanı okunurdu.
Her taşında aşkın
bir gizemi solunurdu.
Nihal, o şehrin hem yolu
hem de yolcusuydu.
Bulutlar semaya değil,
doğrudan kalbine yağardı.
Her damlada bir isim
sessizce çağrılırdı.
Ama Nihal, o ismi
asla dillendirmedi.
Zaten lâzım değildi,
zira o, ismin kendisiydi.
Rüzgâr modern zamanlardan
esip geldiğinde,
Nihal’in şehrinin kapıları
kendiliğinden açıldı.
Çünkü orada zaman dışıydı,
mekân içreydi.
Her “o” diyişte
bir “ben” eridi.
Şimdi o şehir
gözlerinden taşıyor.
Sen Nihal’i anladıkça
kendini anlıyorsun.
Belki de bütün mesele
bir şehre değil,
o şehirde yaşayan
tek kişiye âşık olmakmış.