0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
35
Okunma
NİHAL’İN KÜLLERİNDEN DOĞAN IŞIK
Nihal,
adın bir rüzgâr gibi dokunur geceye—
eski kabilelerin ayin ateşine
yıldız taşı atan kızların fısıltısı gibi.
Toprağın altında bir gölge kıpırdar,
derinlerde saklanan su,
senin sesinle yeniden yürür yatağını.
Ben,
kayıp kuşların iz sürdüğü bir yalnızlık ülkesiyim;
sen
ölümsüzlüğün küllerinden bir parça ışık.
Nihal…
Adın,
taştan akan suyun sabrı,
karanlığa düşen gölgenin duası,
tanrıların unuttuğu bir imgenin
yeniden hatırlanışı.
Ve ben—
yorgun bir yolcu,
kendi içimin karanlık mağaralarından geçerken
bir mağara duvarına çizilmiş
senin silüetini bulurum:
kadim bir kabile,
henüz adı konmamış bir aşkın
ilk nefesi.
Nihal,
seninle konuşur rüzgâr,
senin için eğilir çamlar,
gökyüzü avuç içime düşer
ve ben biliyorum:
her şeyin ortasında
bir tek sen varsın—
ışığın kara taşta açtığı ince yarık kadar
gerçek,
akıntaşı kadar sessiz,
ilahlar kadar uzak
ve insan kalbi kadar yakın.