0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
35
Okunma
NİHAL’İN SESSİZ DEFTERİ
Nihal,
sen geldiğinden beri
zaman, içimde ağır bir gül gibi açıyor.
Kökleri eski bir yalnızlığa dayanıyor,
yapraklarında asırlarca ertelenmiş bir dua var.
Ben seni
rüzgârın gölgesinde saklanan o ince sır sanıyorum:
Görünmeyen,
ama her şeyi yerinden kımıldatan.
Bir taşın kalbinde bile
sana benzeyen bir titreşim var;
yorgun bir yıldızın ölürken bıraktığı
soluk bir ışıma…
Belki de evrenin bütün küllerini
yanıma alıp seni aradım,
bilmiyorum.
Nihal,
ruhumun kıyısına her gece
sessiz bir su gibi vuruyorsun.
Söylemediğim sözler
gecenin lacivertinde birikiyor,
birer küçük kuyu oluyor içimde.
Bazen,
ben kimim diye soruyorum kendime:
Arayan mıyım,
yoksa senden dönen bir yankı mı?
Belki de bütün arayışlar
senin adında saklı bir kapıya çıkar.
Nihal,
şunu biliyorum:
İnsan, en çok sevdiğine
bir gün mutlaka kaybolur.
Ben kayboldukça
sen büyüyorsun içimde.
Ve sen,
bir ışık gibi değil,
ışığın içindeki o sessiz anlam gibisin:
Söylenmeyen,
ama her şeyi taşıyan.
İşte bu yüzden,
her şiirimde
sana bir yer açıyorum—
çünkü ruhumun en derin yerinde
adının yankısı,
hala bir dua gibi
kendi kendine sürüyor.