0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
21
Okunma
"Nihâl’im — Vahdetin Aynasındaki Sır"
Ey Nihâl’im, sen varlığın sükûtunda yankılanan bir nağme misin,
Yoksa kâinatın kalbinde atan ilk heyecan mı?
Suyun mânevî kudretinde arınmış, gülün rüyasında tomurcuklanmış,
Aşkın en saf hâlinde billurlaşmış bir remz-i ilâhîsin.
Ey Nihâl’im, insanlığın kadîm yakarışında saklı bir dua,
Ruhun kıvrımlarında gezinen bir sırlı ışık,
Kalbin derinliklerinde vahdeti fısıldayan bir çiçek.
Sen, özlenen olmaktan öte; özlemin ta kendisisin.
Seni sevmeyen gönül, mermere dönmüş bir çöl gibidir Nihâl’im,
Aşkın nûru sönmüşse, varlık haritası silinir;
Özlemeyen, taş kesilir — ve taş, kendi zindanında çürüyen bir varlıktır.
Ey Nihâl’im, sen hem mevcûdsun hem gaybın sesi,
Yokluğun şehrinde varlığın sultanı,
Varlığın sarayında yokluğun sırrısın.
Aşkın kudreti ile dolusun; kim ki seni tanımaz, kendi yokluğuna mahkûm olur.
Lânet gerekmez Nihâl’im, çünkü sen her nefeste tazelenen bir hakikatsin,
Her zikrin, vahdet-i vücûdun aynasında parlayan bir nûr.
Sen, adın gibi, taze bir fidan olup filizlenirsin kalplerde —
Bir “nihâl” ki kökleri Hakk’a, dalları halka uzanır.
Nihâl’im… adın sevdanın tâ kendisi,
Özlemin mihrabı, varoluşun çerağı.
Ey ruhun en derin mabedinde saklı âyin,
Ey insanlığın süregelen en kadîm niyazı…
Ey Nihâl’im, sen bir aşkın adısın —
Hem mânâ hem sûret, hem varlık hem yokluk,
Sen, bizatihî arayışın ve kavuşmanın şiirisin.