2
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
119
Okunma
O akşam deniz çok sessizdi.
Gökyüzüyle birleşmiş, aralarındaki sınırı kaybetmiş gibiydi.
Çiğdem, çıplak ayaklarıyla ıslak kuma bastığında, rüzgâr saçlarını savuruyordu.
Bir elinde deniz kabuğu, diğerinde susturamadığı bir kalp vardı.
“Deniz,” dedi fısıltıyla,
“Bunu kimseye anlatmamı istemedi. Ama ben artık taşıyamıyorum.”
Dizlerinin üzerine çöktü, kabuğu dudaklarına götürdü, içinden bir sır geçti rüzgârla birlikte.
Ne söylenmişti tam olarak, kimse bilemedi.
Ama o günden sonra, her sabah aynı kabuk kıyıya geri geldi.
Islak, tuzlu, ama içinde yankılanan bir sesle:
“Ben buradayım.”
O sır neydi, kimse bilmedi.
Belki bir aşkın itirafıydı,
belki de yıllardır kimseye anlatamadığı bir veda.
Ama deniz, her zamanki gibi, sır saklamayı iyi bilirdi.
Ve o kadının kalbi,
her dalgada biraz daha hafifledi.
Kimseye söyleme…
Ama bazen geceleri,
dalga sesleriyle konuşurum.
Deniz dinler beni,
ben de onun suskunluğunu dinlerim.
Ne zaman birini özlesem,
bir deniz kabuğuna üflerim usulca.
İçinde rüzgârın değil,
söyleyemediğim cümlelerin sesi vardır.
Ve bil ki…
Deniz bazen sırdaş olur,
ama hiçbir zaman geri vermez emanetini.
5.0
100% (6)