3
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
124
Okunma
Bir geceydi…
Rüzgâr pencereden içeri usulca süzülüyordu. Oda sessizdi, sadece kalbinin atışını duyuyordu kendi içinde. Biriken cümleler, dilinin ucuna kadar gelip orada kalıyor, sonra birer birer gözlerinden süzülüyordu.
Aslında anlatmak istiyordu — hem de çok.
Biriktirdiklerini, özlemlerini, kırgınlıklarını…
Ama her seferinde durdu. Çünkü biliyordu, anlatmak için anlamak gerekirdi.
Ve kimse anlamıyordu artık.
Ne rüzgâr, ne insan, ne de zaman…
Hepsi sadece geçiyordu, ama hiçbiri dinlemiyordu.
Bir an gözleri doldu. “Anlatsam ne değişecek ki?” diye fısıldadı kendi kendine.
O anda fark etti:
Aslında anlatmak istediği biri değil,
kendisiymiş.
Yıllarca sustuğu her şey, içinde yankı olup büyümüştü.
O yankı bazen bir şiire, bazen bir gözyaşına, bazen de bir bakışa dönüşüyordu.
O gece, defterini açtı.
Bir kalem aldı eline.
Ve ilk kez kimseye anlatmak için değil, sadece kendine anlatmak için yazdı:
“Çok şey anlatmak istiyorum,
Sonra düşünüyorum…
Anlatsam ne değişecek ki,
Anlayanın olmadıktan sonra…”
Kalemi bıraktığında, içi biraz daha hafifti.
Çünkü bazen anlatmak değil, yazmak iyileştirir insanı.
Ve o gece, DersimliKiz bir kez daha öğrendi:
Susmak bazen yenilgi değil, en onurlu direnişti.
Anlatsam Ne Değişecek ki” – Çiğdem Turan (DersimliKiz)
Çok şey anlatmak istiyorum,
Biriktirdiklerim boğazımda düğüm…
Cümlelerim sıraya giriyor,
Ama suskunluğum kazanıyor her defasında.
Sonra düşünüyorum,
Anlatsam ne değişecek ki?
Yine aynı duvarlar dinleyecek,
Yine aynı rüzgâr savuracak kelimelerimi.
Bir “anlayanım” yoksa eğer,
Söz neye yarar ki?
Sesim yankıya karışır,
Yüreğim yine kendiyle konuşur sessizce.
Belki de anlatmamak en doğru dua,
Belki susmak, en derin haykırış…
Çünkü bazen,
Anlatamadıkların olur seni en iyi anlatan.
DersimliKiz
5.0
100% (4)