0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
58
Okunma
Bence herkes yuvasını arıyor,
bir rüzgâr gibi savrulsa da,
bir kalbin kıyısında durulmak istiyor
sığınmak, belki de unutulmak kadar derin bir arzuyla.
Biri bir bakışı evi sanıyor,
biri bir sesin tonunu,
biri bir şehirde,
biri bir yabancının avuçlarında bulacağını sanıyor.
Ama kimse tam bilemiyor:
yuva neredir, kimdedir,
bir göğüs mü, bir nefes mi,
yoksa içimizde yankılanan bir boşluk mu?
Kimse bilmiyor!
Bence herkes yuvasını arıyor;
bir anın hevesinde,
bir kelimenin anlamında,
bir gülüşün sıcaklığında.
Ve bazen, bulduğunu sanıyor insan
ama o da bir ayna oluyor sadece.
Kendine dönüyor yüzü,
kendine dönüyor kalbi;
ne ararsa, kendinde buluyor.
Bence herkes yuvasını arıyor,
ama kimse fark etmiyor
ev, belki de içimizde.
Çünkü yuva, belki de hiç gitmediğimiz bir yer değil,
çoktan var olan bir yerde;
Tanrı’nın kendini sakladığı en küçük ev.
O kapı dışarıda değil,
belki de içeride, sessizliğin en derin yerinde
kendinden kendine açılıyor.
Kimimiz bir bedende arıyor,
kimimiz bir şehirde,
kimimiz bir kelimede dinlenmek istiyor,
kimimiz bir durakta soluklanmak.
Oysa yuva, hiç gitmediğimiz bir yer değil,
belki de hiç terk etmediğimiz bir yerde.
Bence herkes yuvasını arıyor,
topraktan değil
belki de kalpten gelen bir izi sürüyor.
Kökü gökte olan bir ağacın dalı gibi,
gölgemiz yere düşse de, özümüz semada;
kendini arıyor...
ve belki de, çoktan buldu aradığını —
sadece hatırlamayı bekliyor.
5.0
100% (1)