2
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
146
Okunma
Ne garip zamanlardan geçiyoruz…
Eskiden hata yaptığında dönüp arkasına bakan insanlar vardı, utanırlardı.
Şimdi utanmak değil, “iyilik yapmak” deniyor bunlara.
Dönüp daha önce yediğimiz haltların arkasını toplamanın adı “iyilik” olmuş.
Vicdan, sorumluluk ya da pişmanlık değil artık bu;
bu bir tür gösteriye dönüşmüş sanki.
Üstüne üstlük bir de vefa cezası kesiyorlar adama.
Minnet etmeyen, tatmin olmayan, iyilikten anlamayan, nankör etiketleri seri üretim mallar gibi basılıyor yakamıza.
Kırdığımız kalpleri onarmak için değil,
iyi insan olduğumuzu göstermek için çabalıyoruz halbuki.
Hele sosyal medya;
“farkındalık” etiketiyle süslenen bir vicdan rahatlatma seansına dönüşmüş sanki...
Oysa farkında olmanın, gerçekten farkında olmanın içinde;
içten içe acı vardır, utanç vardır...
O şeyi bir daha yapmamaya dair verilen sessiz sözler vardır...
Bir insanın kendine verdiği ağır bir cezadır o.
Şimdi o acıyı da estetikleştiriyoruz ne yazık ki:
“Bakın,” diyoruz, “ben değiştim, iyileşiyorum.”
Ama o yine anlamıyor. Bunun kıymetini bilmiyor.
Ama aslında sadece makyaj yapıyoruzdur geçmişin çirkinliğine;
iyilik değil...
Sonradan gelen iyilik bir temizlik değildir;
nefsin kirini silmek için yapılan törensel bir hareket hiç değildir.
Gerçek iyilik, yaptığın yanlışın izine bir daha basmamaktır,
bir daha aynı yere dönmemektir oysa.
Biz ise daireler çiziyoruz:
hata, pişmanlık, gösteri, alkış...
Sonra yine hata.
Sonra yine yıkılış.
Ve her defasında “iyilik yaptık” sanıyoruz.
Ve bunu insanlara iyilik diye dayatıyoruz.
Belki de artık şu soruyu sormalıyız kendimize:
Biz gerçekten iyi miyiz,
yoksa sadece geçmişte yaptıklarımızı temize çekmeye mi çalışıyoruz?
---
İYİLİK DEDİĞİN
Dönüp baktım geriye,
Yıkılmış köprüler, kırılmış aynalar...
Bir vakit ben de geçmişimin küllerinde
iyilik aramıştım oysa.
Meğer adı değişmiş bazı şeylerin;
pişmanlığa “olgunluk”,
vicdan azabına “farkındalık”,
yediğimiz haltların arkasını toplamaya “iyilik” der olmuşuz.
Artık herkes tertemiz,
çünkü herkes kendi kirini alkışlıyor.
Bir “özür” paylaşılıyor bin beğeni peşinde,
bir “yardım” anlatılıyor canlı yayında.
Oysa iyilik sessizdir;
bir sokağın köşesinde unutulmuş bir gül gibi.
Ne kendini gösterir,
ne de övülmek ister.
Biz ise kendi vicdanımıza değil,
başka gözlere hesap verir olmuşuz —
onların gözlerinde aklanmaya...
Bir yangının tam orta yerinde unuttuğumuz
ve hesabı henüz kapanmamış sayfaların arasında,
bir zamanlar veresiye kullandığımız
aşkı, sevdayı aramaya, bulmaya...
Ve bunun adına da bir de “değişim” demişiz.
Geç gelen adalet,
geç kalan iyilik gibi...
5.0
100% (5)