2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
61
Okunma
Akıllı, sezgileri güçlü ne istediğini bilen bir kadının bir erkeğe duyduğu ilk yakınlık çoğu zaman farkında bile olmadan başlar.
Gözler henüz birbirine değmeden, kelimeler daha oluşmadan bir şey olur sanki:
Bu bir his…bir sesleniş… bir kokudur...
Ama bu koku tenin, parfümün ya da sabunun kokusu değildir.
Daha eski, daha derin, daha çok içe işleyen bir şeydir bu: Ruhun kokusu...
O kadınlar bu kokuyu iyi tanır.
Çünkü içsel derinliğe sahip bir kadın dünyayı salt aklıyla/gözleriyle değil sezgileriyle tanır insanı;
bir bakışın ardındaki niyeti,
bir susukunluğun içindeki fırtınayı,
bir ruhun titreşimini ansızın duyabilir.
Öyle kadınları kandırmak zordur;
çünkü o, kelimelerden önce insanın özünü duyar...
Bir erkek, bunu kendi bile bilmese ilk ruhunun kokusuyla dokunur bir kadına.
Eğer o koku saf/temiz bir yerden, yani samimi bir derinlikten geliyorsa, kadın bunu hisseder ve bir an için durup düşünür.
Ve görünmez bir bağın ilk ilmeği atılır o anda.
Sonra enerji gelir.
Bu enerjinin adı bazen çekim,
bazen uyum,
bazen de anlatılamayacak kadar tanıdık bir şeydir.
Sanki birbirini uzun zamandır tanıyan iki ruh,
yıllar sonra yeniden buluşuyormuş gibi…
Bu enerji konuşmadan anlaşmayı,
susarak hissetmeyi mümkün kılar.
Gerçek, ne istediğini, neyi isterdiğini iyi bilen bir kadının kalbine giden yol, işte bu enerjinin titreşimiyle örülür.
Ve sonra akıl devreye girer.
Bir erkek kadının aklını etkileyebiliyorsa,
yalnızca kalbine değil,
tüm varlığına da dokunmuş olur.
Düşünce biçimi, dünyaya bakışı,
sözlerinin içindeki derinlik
kadının içinde hep bir anlam kazanır.
O zaman bağ, artık yalnızca duyusal değil;
duygusal, zihinsel ve en önemlisi ruhsal bir hâl alır.
Ve ne ilginçtir ki;
Bazen ruhun bu kokusu sadece bir sohbet, bir dokunuşla değil, bir fotoğraf, o fotoğraftaki anlık bir ifadeyle de kendini hissettirebilir...
Bir bakışın içindeki sıcaklık,
bir duruşun taşıdığı dinginlik,
yüzdeki o sessiz samimiyet…
hepsi insana görünmeyen bir şey fısıldar.
Sanki uzak bir yerden gelen tanıdık bir esinti gibi,
fotoğraftan yayılan o enerji
kadının kalbine dokunabilir.
Çünkü ruhun kokusu mesafe tanımaz;
zamanı da, uzaklığı da aşar.
İnsan bazen sadece bir fotoğrafa bakarak bile
“Bu ruhu bir yerden tanıyorum” deyiebilir kendine....
Görünüş, statü, sözler, roller, hepsi tanımsız ve geçersiz olur o anda.
Ten kokusu değişebilir, enerji değişebilir, zaman akar ama ruhun kokusu hep aynı kalır.
Yanında olmasa bile.
Bir bakışın içinde, bir fotoğrafın durağanlığında yaşamını sessizce bulur…
Ve hep tanıdık kalır, ruhun derinliğinde bi yerlerde...
5.0
100% (4)