0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
66
Okunma
Öyle şiirler yazardım ki,
kelâm, yüreğimin taşan gizine dar;
kahverengi gözlerin — gökten mavi,
ay, güneşin sırrını çalar,
gece, gündüzden bile aydın olurdu.
Öyle severdim ki,
papatyanın safiyeti, gülün asaleti,
lalenin sessiz ihtişamı
bir tas gibi konardı kalbime;
bir damla sen düşse — taşardı.
Öyle korkardım ki,
Azrâil’in eşiğinde bekleyen rüzgârdan;
sen gelmeden çok önce,
ölüm kapımda çıt çıkarmadan nöbet tutar,
adıma eğilir, susarak yoklardı.
Şimdi senden sonrasındayım.
Meğer mısra dediğim — yanığın külüymüş;
kelimeler, yükümü taşımayan atlar.
Gözlerinin eşiğinden öteye sevememişim;
senden ötesi, karanlık bir sırmış.
Anladım:
En büyük korkum, seni yitirmekmiş —
adını anınca içimde çöken bir uçurum.
Ve şimdi bilirim derinlerde:
İnsan, iki çift göze, bir tatlı dile, bir güler yüze değil;
perde ardındaki ruha tutulurmuş —
vakti gelince.
Ah Nazlım bende anladım senin sayende
5.0
100% (3)