6
Yorum
35
Beğeni
5,0
Puan
571
Okunma
Gök, bu sabah kat kat ağdı ufka
bir hayat serüvenini iki ayrı mecraya böldü.
Bir yanında çiğin tenimde kalan kavrulmuş ince ürperti,
öte yanında nergisin görünmeyen soluğu
Zamanın muğlak kapılarından geçip yola çıktım,
biri bir menbaın berrak çağrısına akar,
öteki yıkık bir rüyanın taşlı kıyısında son bulur…
Yüreğimin derininde ateşler uyandı
birinde kor barındıran bir avuç kızgın toprak,
ötekinde uzak bir nefesin silik izleri…
Ve aşka mecazen sığınışım,
zamanın uçurum kenarına çağıran gizli bir nedenim oldu.
Bir seyranda ikiye bölündü nefsim,
arâfın ince rüzgârında sallanan bir pâyân oldum.
İlk hecelerde ürperdi kalemim,
ardından sarsıntıların ellerine tutundum.
Her hesap bende ne yekûn eder ne hiçlik,
serüvenim
ya aldanışın kucağında, ya da rüzgârın savurduğu bir yaprak…
Kır çiçeğinin susuz bekleyişinde,
solgun bir gölge yayılır içime.
Maziden devşirdiğim bir muazzam lacivert bakışla,
kör bir kıvılcım tutuşur içimde.
Vaktinden önce terk edilmiş bir vedanın kıyısında,
göç eden turnaların ardından
içimden bir parça eksilir.
Bir satıhta pırıltılı iz ararım hâlâ,
haritası lime lime olmuş bir kalbin sınırında.
Her kavşakta,
gölgesini tanıyamayan bir yolcunun yorgunuyum artık
bilirim ki
en uzak ufuk bile
çoğu zaman dönüp varamadığımız
ilk adımın sessiz eşiğidir.
5.0
100% (16)