I
amasralıydı aslen
nedeni sonradan malûmumdur.
hıfzettiği mushaf olmasa da
hâfız derlerdi namına.
emanet
zamanların birinde
istanbul’da tanıdım onu.
eskisi kadar yok derdi,
balıktan anlardı,
hünerle temizler gururla ikram ederdi.
kalmak istemezdi altında,
getirdiğim iki şişe köpek öldürenin.
yaşına olan hürmetim
yaşamına da sirayet etti.
bir lüferin kılçığı elindeyken
söyleyiverdi birdenbire
“sevdin mi alacaksın arkadaş”
II
altmışların sonlarında
kevser* isminde bir yavuklusu varmış.
bir keresinde
iki adam boyu kadar yaklaşmış
gözlerinin rengini bile görmüş
bir keresinde de sesini duymuş
kevser de onun kadar meftunmuş.
istetmiş Kevser’i
aksi
babası ters konuşmuş;
“denizin verdiğiyle karıya bakılmaz”.
gel
zaman git
zaman derken
hâfız kevser’i uzaktan sevmeye razıyken
bir gün balığa çıkmış on gün on
gece.
millet vurgunu denizde yer, hafız karada yemiş,
anası eve geldiğinin akşamı usulca söylemiş;
meğer aksi
babası kevser’i
kumlucalı balıkçı olmayan bir oğlana vermiş
oda kahredip ardından
İstanbul’a gelmiş.
sen de sevdin mi diye sordu hikayesi bittiğinde,
o bir ömür yaşıyorken iki adam boyu sevinci,
evet diyemedim dil boşa döndü ağzımda
besbelli b
aşka şeylerdi benimkisi.
yalandan
aşklarıma yanmak için
müsaade isteyip kalkarken,
anlıyordum hâfızlığının nerden geldiğini.
kırk yıl kevser’i ezberden okuyan adama
ne denirdi hâfızdan b
aşka…
*kevser: aynı
zamanda Kur-an da üç ayetten oluşan bir sûre