3
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
667
Okunma
üşümenin vakti geldiğinde
ya da geç kalmanın tedirginliğinde
yani her şeyin en sonunda
ince ince gezinirken kış
ayağımda güneşin tadı...
göz atıyorum
inanmış elle kök salan gözlerine/
duvarda yatan yorgun çiçeğe/
ve saçlarımdaki bir tutam başağa/
bilgisiz ağaç gibi durduğuma bakma
ısırılmış elma`nın kıyısında
anlam...
ey sabır yüklü toprak
yağmur uysallığında seni tutan ne varsa
dirilt
pencere kenarında uyuşmalar
tenime batan ki
kanatlarında müjde kuşları
yeşilin serinliği...
yüzümün ülkesinde kaybolmuş çocuğum
biraz daha yavaş uç kelebek
kapıldığım gülüşler
pır...pır...
kuytu yerlerde sevdaya aç yaşamak
ben bu kadar değilim
durdukça ölü zaman
atlar koşar
yalnızlık orman
dolusu...
bilmez miyim
plağı başa aldıkça sesini
bilmez miyim
parmaklarını birbirine geçirip
başının arkasına koyduğunu
ve dönerek
dağıldığını...
hüzün saati dondu simsiyah gecenin
onlar gemiye binip gittiler
yola çıkmalıyım
yüzümdeki sular
mızrak boyu gölgelerin
yüksekliğince.
yakmayın ayaklarımı
masum gidişlerimi
yolların...
içimde kıpırdanırken İstanbul
bu kuşlar seni yaşatmak için var
avuç içlerimde bakmalar
koy elini elimin üstüne
köy`ün toprağı kadar
eskiyelim.
5.0
100% (6)