10
Yorum
29
Beğeni
5,0
Puan
5292
Okunma

Postacısını kaybetmiş zamandayız..
’’Bana şöyle bir bak diyorsun
Posta kutusuna gece yarısı bırakılan bir mektup gibi
Kızağından kayıp bitmeden denize inen bir tekne
Gökyüzünün denizyıldızlarıyla dolduğunu gören
Bir dalgıç gibi bak
Akşam kırılmaya başlarken içimde
Dağılan bir ilkokulun zili gibi bak bana’’ Akgün Akova..
Sanırım Aralık’ın ortalarıydı ve düşsüz kentlere bir hikayede sana
ince bir sesleniş içindeydim;
Aramızda kalsın,kendini dünyaya ısmarlamış bir kelime dediki
repliklerin öyküye sadakati bir mevsim meselesiymiş..
İster istemez gözüm takılıyor;gittiğin kentlere
Şimdi sana bir şey desem,okusan,düşünsen ve cevap versen
hayatın en şifreli yanından..Olur mu?..
Nerdesin bunca zaman?..
Hayat bir sahneyse ben o sahneye ara sıra düşen
kelimelere aşığım..Şifrelenmiş kelimelerin izini sürmek ve ona
ebedi aşık olmak! bütün sorulara yanıt yalnız bir tane,
Kelimelerini sektirmeden ve sonsuza dek bağışla bana..
Birsen Tezer’in de dediği gibi ’Buna nedenlerim öyle çok ki’..
21 Aralık..
Şekersiz çay,yasadışı notlar,bazı gazete-dergiler,penceredeki resim,
ayraçsız kitaplar,duvardaki akortsuz gitar,filmler,köpüren deniz
ama herşey bir öpücük mesafede..
Bak bu şiir,bu yağmurun kokusu,bu akşam gülüşü,bu da üşümüşlüğümüz..
Bir başka benden bir başka sen çıkmaz mı?..
Gökyüzünde izini sürmem benim varoluşum,senin serabın belki fakat
santim santim sürdüğüm iz yaşama sanatım benim..
Yarattığı karakterin şöhreti değil de hüznünü kendininkinden çok daha
tanınır olmasını kıskanan yazarın ruh hali neyse benimkide öyle şu an..
Neden mi?..Yeni yılın ilk saatlerinde seni yazarken ilk defa hiç sevmediğim rakamlara
böldüm anlatacaklarımı..Ama biliyorum ki ’Yüreğinin götürdüğü yere gitmek’
her zaman en doğrusuydu,bilmek istemediklerimizi eninde sonunda bilmekten
kaçınılamayacağını öğrenmekse dayanılmaz mide ağrısı,görünmez pençelerin ruhu
parçalaması gibidir..Yine de sırf yüreğin sesini dinlediğin ve
sezgine,aklına, görünenleri görmezden gelirsin..
Gittiğin yerde ne varsa kabülündür..Gitmek,bazen düşünmek,bazen
yolculuk,bazense yarattığın karakterin düşleriyle oluyor..
İkiden bir’e inmek bir’i hiçleştirmekti belki fakat ya hiç bir zaman iki
diye bir şey olmamışsa..Öyleyse bir hala zirvedir doğallığında..
Ama bunu duymak istemiyorlar benden..
Hiçbir şeyin hiçbir zaman olmamasını,’yaşanmamıştır’ dememi istiyorlar..
Benden bunu söylememi bekliyorlar..
Bir’le iki arasında bir temas ya da bölünmüşlük olmuş olsa bile bir’e karşı
tutarsız davranmamı bekliyorlar..
Bir benim ve iki’de sen,uzağımdasın,birbirimizi kıskanıyoruz,ben seni
kıskanıyorum sen beni kıskanıyorsun,diyelimki bir,iki’nin uzağında ve
bir’in düşleri iki’nin umurunda değil bir’in yani benim düşünme yetiim sırf
sen uzaksın diye mi hiçleşir..Peki benden söylememi istedikleri şeyde
bir tutarsızlık olumuş olmuyor mu..
İçimdeki fırtınaların iki’ye göz kırpmasını algılayamama durumu
berbat bir şey..
Bu göz kırpmanın iki’siz sonsuza dek sürme ihtimalini düşleyemenler
benden matematiğin statik açıklamasını bekliyorlar..
Kendimi tanımlama biçiminin ne önemi var..İnsan kendini
iki biçimde tanımlamaz mı zaten..ilki,düşünce biçimi,diğeri ise yukarıdaki
benzetmeye göre söyleyecek olursam iki’nin ister bir’le yan yana olsun
ister bölünmüşlük olsun onu yüceleştirmesidir..
Hayal etmek her şey,bilmek hiç bir şeyse,hayal ediyorum..
Seni hayal ediyorum,seni bir’in hayalinde yüceleştirip en güzel yanımda büyütüyorum..
Derin bakışlı yazar A Büke’nin Çiğdem külahı’ında sert ve apaçık bir şekilde
başkaldırdığı geleneklere bitkiler,hayvanlar deniz ve insanla yürümesi gibi
yürüyorum iki’ye..İki,her şeyden habersizmiş,bir onun umurunda değilmiş,
kalabalıklar buna bir anlam veremiyormuş,kimin umurunda..
Benden bir şeyler duymak isteyenlere büyük bir sevgiyle bunları söyleyebilirdim yalnızca..
Bir mektuba otuz iki şiir yaktım dün gece..
-Tut ki kararmış özlemlere umut olacak diye-
Bir mektuba kaç şiir yazarım oysa..Bir bilsen kaç şehir,kaç gece
tanıktır doğurgan şiirlere..Ama dün gece otuz iki şiir yaktım..
Rüzgar çaprazdan esiyordu,muhtemelen söndürmek için böyle delice esiyordu..
Levent’de geniş pencereli evde dün gece kocaman yangınlar çıkardım..
Öyle gri küller bıraktım ki ardımda bütün delilleri kararttım..
Otuz ikinci şiir yangına büyük bir gururla düşerken,fotoğrafla aramdaki
boşluğu dolduruyordu sevecenliğin..
Hiç burda olmamıştın fakat kanepedeki boşluk öylesine senmişsin gibiydi ki,
oturup saatlerce öylece konuştuk sessizliğimizle..
Bütün çiçeklerin isimlerini bildiğimden yüzümü kanepeye dayayıp
bir bir saydım hepsini..Çuha çiçeğini,akasya dalını,tenine yakışan iğde’yi,
gelinciği ve karçiçeğini,çilli bir mevsimde yaptığım taçyapraklı kolyeyi tutturdum saçlarına..
Konuştum,konuştum,konuştum..Az ötede vivaldi bir başka mevsimindeydi..
Bir demlik çay içtik..Konuştum,konuştum,konuştum..
Ne gök’te yıldızlar ne de sokakta dolaşan biri vardı..
Son şiirde yangın sönmüş,’ay ve Su’ sözcükleri son anda ateşin dışına atmıştı kendisini..
Konuştuklarımızı bir filmin kalıbına döktüm..Afişte yine Su ve Güldüşün..
Beklentilerini ceplerinde ısıtan çocuklar gibi kocaman bir boşluğu
üzerime çekip uzandım yatağa..Düşsüz bir uyku istiyordum..
Ve işte birazdan,yine bir valiz dolusu boşlukla ince çizgili kente gireceğim..
Yine gece,yine Cumartesi,yine bir sokağın bölünmüş yarısı,ve yine
kara kış-kara sevda..
arka bahçeler hep aynı yere mi çıkar?
eskiyen sözcüklerimiz mi yoksa yolculuklar mı?
hava aydınlanmadan
sararmış yapraklara bata çıka
son bir söz söyleyeceğim
yo şimdi değil
sabah olsun önce
gün doğmadan neler doğar kim bilir..
İçimde teatral düşlerimin tatlı bir intiharı gibi herşey..
Bugün Ocak dört ve Cumartesi;
Gecenin ileri bir saatinde bütün bu düşlerimle ince çizgili kentindeyim..
İçimden,seni büyük bir sevgiyle günaydınlarım bu sabah..
Aralık 2013-4 Ocak 2014
Yürümek bir yolculukta
zaman
mekan
dekor
ben
Su
müzik
yedinci sanatı seviyorum
dün gece
bütün yarım kalmış düşlerimi çatıdan attım
bir sigara yaktım
birazdan,son kez sözcüklerin dökülsün istiyorum
bir cümle olsa da yeter
ister fotoğrafını çek gecenin,ister incir ağacını anlat
şifrelenmiş bütün cümlelerimi bu defa deşifre ettim
günleri kodlamadan
bütün harflerin içindeki isyanları azdırdım
vapurum o denli çıktı rotasından
dışardaki ses ürkütmesin bizi
en şüpheliler listesindeyim
sahi biz bir trenin içindeydik değil mi
korkma!
hasar almaz vagonlarımız
onlar birbirine sıkıca bağlı birer aşkçiçeğidir
şu gördüğün mavi Su
gökte sen pırıl pırıl
hangi sokağı açsan
kent dibine düşer
bak bu şiir,bu yağmurun kokusu,
bu akşam gülüşü,bu da üşümüşlüğümüz
bir başka benden bir başka sen çıkmaz mı?
göz ve giz arasında
İflah olmaz bir gece
hiçbir şiir paklamaz şimdi beni
bana bir mekyup yaz,yoksa
bugece çorap öreceğim bir şiirin başına
-Nasıl da birbirine bağlanıyor bir şeyler,hiç planlamadan
ve farkına varmadan..Bir şekilde bir yerlerde dokunuyoruzdur belki
öteki yanımıza..Yoksa bir yanımız tek başına nasıl bu kadar büyür ki..
Ve aşk dediğimz şey hangisinden besleniyor daha çok,sevgiden mi,
ısrardan mı,ayırt edebiliyor muyuz?..
Şairin hiç bir zaman yollayamadığı mektubunda dediği gibi
’Yan yana ayrı yazılır,biz hep sımsıkı olalım’-
5.0
100% (29)