Alçak ruhlu olanlar para arar, yüksek ruhlu olanlar ise saadet arar. ostrovski
Doğan Güneş
Doğan Güneş

Kimseye Duyurmadan Su'yun Teninde Yüzleşirsin Kendinle/Bir Yerlere Dökülür Yaprakların/Susarsın

Yorum

Kimseye Duyurmadan Su'yun Teninde Yüzleşirsin Kendinle/Bir Yerlere Dökülür Yaprakların/Susarsın

( 24 kişi )

4

Yorum

27

Beğeni

5,0

Puan

3085

Okunma

Kimseye Duyurmadan Su'yun Teninde Yüzleşirsin Kendinle/Bir Yerlere Dökülür Yaprakların/Susarsın

Kimseye Duyurmadan Su'yun Teninde Yüzleşirsin Kendinle/Bir Yerlere Dökülür Yaprakların/Susarsın

Postacısını kaybetmiş zamandayız..

’’Gecenin en güzel saatlerinde
insanlar
sahilden iki sesli bir türkü duyarlardı
iki sesli
iki yürekli’’..S Öner..

Ömrümüze Bir Yaz Gecesinin Bütün Yıldızlarını Koysak
Yan Yana Gelir mi İki Heceden Kopmuş Bir İsim..

İklimini çağıran düş’e sessizce ve koşulsuzca uzanmak..
Gecenin ileri bir saatinde,elinde hayatın olağan yazgısıyla.
Bu gece bütün ikincil karakterlerin yazgısı değişecek..
Röportajlarda vesikalık fotoğraf arayacak çok tirajlı gazeteler..
Kibrit çöpünün sigaraya intiharını anlamak için cinnet manşetleri atacaklar..
Bir müzik açıyorum şimdi..ilk şarkı senin için..Yağmur altında kendinden çık’..
Ömrümüze bir yaz gecesinin bütün yıldızlarını koysak,bir cumartesinin
kollarından kuşbakışı seyretsek herşeyi,en sade halimizle yürüsek,
yürüsek,yürüsek,yan yana gelir mi iki heceden kopmuş bir isim?..


Saçlarıma düşen yağmur yakası açık gömleğimden
gövdeme dökülüyordu..İçimde bir öğün su birikmişti..
Kafamın içinde biriken soru imleri dört koldan saldırı halindeydi..
Sırtını rüzgara vermiş bir gölgeyi takip etmeye koyulmuştum..
Sokaklar sessiz,ağaçlar son yapraklarını dökmüş,evsizler
bulabildikleri saçakaltlarına sığınmış..Canı sıkılıyor gecenin..
Yol bitiminde gölgem de bir anda kaybolmuştu işte..
Yağmur suyuna gölgemi kaybetmiştim..Ciddiyetini yitirmiş
orkestra şefi gibi gövdemi bir o yana bir bu yana sallamaya
başlamıştım..Planlanmış bir yolculuktaydım aslında..
Kafamın içinde soru imleri bastırdıkça nerede olduğumu
anlamaya çalışıyordum..Etrafta kimsecikler kalmamıştı..
Kilometre levhaları silinik ve bazı harfleri de eksikti..Birileri gelip
beni alana kadar beklesem,kaç zaman geçerdi acaba?..
Sonra bu düşüncemden vazgeçtim..Kafamın içinde dolaşan soru imleri
gittikçe tek bir sözcüğe dönüşüyordu..Yenilgi!!..
Bir Cumartesi ilk defa eğlip yenilgimden öpüyor en sevda haliyle..
Ezbere bildiğim bir öyküye mutlu sonu bulmuştum..’’Elllerimiz
birbirinin içinde unutulmuş olsaydı keşke’’..
En azından bir şey kesinlik kazanmış durumda,belki rüzgar duracak,sis bulutları
artacak,günün yorgun omuzları silkeleyip atacak her birimizi ama gecenin göğü
bize yolumuzda kılavuzluk etmeye devam edecek..Çeşit çeşit yıldızlar
takımlar halinde ışık tutacak yolumuza..Omzundan düştüğümüz
güne sabah seke seke varacağız..Ellerimizde güzele olan dehşet betimlemelerimizle..
Bazı kentler kollarımın arasında büyük bir sevgi ve bağlılıkla büyümesini sürdürecek..
Denizsiz kentlerime martılar su taşımaya devam edecek..


Yorgun hissediyordum kendimi,sendeleye sendeleye yatağa ilerledim..
Gün ışımasına henüz iki saat vardı ve karlakarışık yağmurun pencereye
vuran takırtıları sevdiğim şarkının melodisi gibi geliyordu kulaklarıma..
Verne’nin uçan balonunda kalabalık bir caddenin kaldırımına
inmiştik düşümde..Güneş tüm sıcaklığıyla üzerimizdeydi..
Elimdeki kitabı gölge yapsın diye başımın üstüne tutup etrafı seyrediyorum..
Yağmurlu bir mevsimden gelmiştim ve üstüm başım sırılsıklamdı..
Güneşte kuruyana kadar öylece bekledim..
En güzeli de,heryanıma gökyüzü sinmişti..Kendi kokuma bin kez
yeğlediğim bir kokuydu..Yeni kokumla sokakların sevimlisiydim..
Hep böyle oluyor işte,ne zaman başım sıkışsa sokaklar imdadıma yetişirdi..
Yolculuk çok kısa olsa da sürüyordu..Fonda eskilerden bir şarkı
’Kar yağsa/çok yağsa/kalakalsak orta yerde’,bilgiler,acemilikler,oyunlar,
çantamıza doldurup yola düşüyoruz..Yol bitmeden düş bitiyor..

23 Kasım 14 Aralık.13..

Beni sesimden ya da kokumdan tanımış
diyaloğu kırık bir şarkı düşüyor ardıma
günlüğüm tehlikeye düşmesin diye
bir kenti ellerimde gizliyorum
aslında acemi bir figürandım
durmadan
İçimde ağlayan bir çocuk
varmış gib ellerimi vücuduma bastırıyordum
duvar yazılarından üstü üşüyen geceden
beni sorumlu tutuyor gece devriyeleri
kırlangıç sesleri günbatımında
çoğalmanın kaçınılmaz biçimiydi yıldızlarını kaybetmiş otel odaları
ama çiçeklerden düş kurulan kenti
en çok
saçlarından
saçlarından öpüyordum
çoğaltmak için

Beni sesimden ya da kokumdan tanımış
bir pankarta yer yer dilim sürçüyor
bütün sokaklar görkemli bir kortej
gökyüzü yalansız bir devrim gibi
bir şiir bir şiirin boynundan öpüyor
yazdan kalma yıldızları döküyorum saçlarına
avuçiçleri ıslaktır muhtemelen İstanbul’un
koparılsak da tomurcuk gül iken
kalemsiz kağıtsız bir tek günü yoktur Cumartesinin
ısınmak isteyen bir kuş gibi saklı tut kendini bu gece, ki
sabah yağmur öpsün yanaklarını


Bize şimdi hangi senfoni gerek
bilsem,söylemez miyim
çiğ taneleriyle toplayıp saçlarımı
su’ya ritmini düşürmez miyim
söz ve film arasındadır bekleyişler
ama bir gölgeyi izledim geldim
birbirimizin içinden geçiyoruz sanki
düşün,fesleğen kokularına direnen kentteyim
senfoni yoksa
terk edilmiş bu durakta durmaz içsesimiz
okul defterime çizdiğim güneşler,dokunsam
akşamın birçocuğa devrilen yeri hep
yol yolcusuna sen yola kıyamazsın da
dışarıya sesin karışır bir cumartesi


Baharda ipi kopan uçurtmanın hüznüydü
kışta kartopu oynanmamış geceler..

Paylaş:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Şiiri Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (24)

5.0

100% (24)

Kimseye duyurmadan su'yun teninde yüzleşirsin kendinle/bir yerlere dökülür yaprakların/susarsın Şiirine Yorum Yap
Okuduğunuz Kimseye duyurmadan su'yun teninde yüzleşirsin kendinle/bir yerlere dökülür yaprakların/susarsın şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kimseye Duyurmadan Su'yun Teninde Yüzleşirsin Kendinle/Bir Yerlere Dökülür Yaprakların/Susarsın şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Sevay
Sevay, @sevay
15.12.2013 00:27:33
Yol bitmeden düş bitiyor..hayallerimiz gitgide tükeniyor,her sayiye,her dakika,her ay,her sene ve gün saya saya,takvimden her gün bir yaprağımız eksiliyor ve biz hem mutlu,hem umutlu derken mutsuzluklarımızı bir sandığın içinde saklıyoruz kendimize....
Yüreğimiz yaralı,sevdamız karalı olsada biz şairlerin dizelerinde yaşıyoruz....

yine muhteşemdiniz şair....muhteşem duygu ve dizelerdi,,,,içtenlikle kutluyorum,,,,sevgiyle hep...
Yakamozmavisi
Yakamozmavisi, @yakamozmavisi
14.12.2013 22:58:49
5 puan verdi
Bir bakışı, bir anı, bir dokunuşu, bir gülüşü, bir sesi çoğaltmak ister insan. Seslerin uzaklaşmasından, görüntü sislerin ardında kalmasından, tebessümün donup kalmasından, zamanın akıp gitmesinden korkarsın... Ömür denen bu takvimde gündüzünde, gecesinde, düşler çoğaltırsın içinde. Anlar vardır bitmesin dediğin ve keşkeler... Elleri elimde kalsın bir vakit dediğin.

İçten içe sorular, sorgular eşliğinde arşınlıyoruz evreni. Yürüdüğümüz yollarda izimiz kalıyor. Hayat yolunun yokuşunda, düzünde döne döne kendimize varıyoruz, kendimizi buluyoruz, kendimizle yüzleşiyoruz... Kah bir adım önde, kah bir adım geride gölgemiz gelip tutuveriyor elimizden. İçimizdeki çocuk kah büyüyor, kah küsüyor hayata. Ama yinede çocukluk yapmaktan öte durmuyor.

Mevsimin ilk karı da eriyip gitti, terk etti bizi. Oysaki ne kadar güzeldi o büyülü manzara ve yüreğimde kartopu oynamak isteyen o çocuğun coşkusu... Kışın "kara" olduğunu, karın üşüttüğünü, havanın ayaz olduğunu bilmediğimiz, elllerimizin hiç üşümediği o vakitlerin büyüsü sarıyor içimi ne zaman kar yağsa. Her şey eriyip gidiyor zamanın içinde sanki. Kalanlarıyla yetinemiyor insan...

Tebrik ve teşşekkürlerimi bıraktım güzel sayfaya.

Saygılarımla.

Etkili Yorum
Gule
Gule, @gule
14.12.2013 21:22:48
saatler on altı otuz sekiz'i gösteriyor....perdeyle örtülü camdan gözkyüzüne bakıyorum sekiz metrelik mesafeden...hava tam anlamıyla karanlık olmasa da dolunay çıkmış...o kadar yakın görünüyor ki her an yeryüzüne inebilir...oysa kitaplara göre o kadar uzak ki bana...biz Dünya'lılar ile Ay arasında ortalama merkezden merkeze uzaklık üç yüz seksen dört bin dört yüz üç kilometre, yani Dünya'nın çapının yaklaşık otuz katı kadar...ve dünyanın tek doğal uydusu...düşünüyorum da kaç ömür yeter onun aydınlık yüzünü avuçlamaya...kaç kere ölüp dirilmem lazım acaba...onun da iki yüzü var...bir aydınlık olanı...bir de karanlık tarafı...biz insanlar gibi iki de bir maskesini değiştirmiyor hiç değilse...sadece günlerle alıp veremediği var belli ki...süresi dolunca görünürdeki çapı küçülüyor hemen...anlayacağın o da bu sistemin kurbanı olmuş...ara ara içeri girip çıkıyor...serbest kalınca da kolunu yeryüzüne kaptıracak diye ödü kopuyor...

dünyanın bu sistemli çalışan yörüngelerinin sayesinde keyfine diyecek yoktur bence...evet arada bir ağır badireler atlatıyor...dönem dönem çalkalınıp, tornadolarını gelişi güzel sağa sola fırlatıyor ama herkes emrine amade edilmiş bi şekilde...yıldızlar...aylar...güneş ve diğer gezegenler...adam gibi doğru dürüst aydınlatacak bir uydumuz hiç olmadı bizim mesela...hesapta her şey yerli yerinde durup işlemini tamamlıyordu ama insanlara gelince hep karanlık onları esir almıştı sanki...fazla bişey istememiştim oysa...şu koskoca gezegenden payıma düşecek bir yıldıza bile razıydım...her gün penceremden görünseydi sadece...kucağıma düşecek kadar yakınımda dursaydı azıcık...bir nokta büyüklüğündeki aydınlığın çapını ne yapar eder büyütmesini bilirdim ne de olsa...hatta bu oyuna öyle kaptırsaydım ki kendimi bazen de bir uçağın yanıp sönen ışıklarıyla karıştırıp, gözden kaybolunca da hemen telaşlanıp tekrar nasıl kavuşacağımızın hain planlarını kursaydım kafamda...yani diyorum ki bir yıldız bir dünyam da olabilirdi benim pekâla...ona "iyi geceler, tatlı rüyalar" demeden, yanağına bi öpücük kondurmadan şurdan şuraya bir adım attırmazdım...

mesela seninle takımyıldızlarını oluştursak...seksen sekiz alandan dağılsak dünyanın bir ucundan öbür ucuna...sonra da merkezde bir yerde buluşup durum değerlendirmesini yapsak, oturup dinlensek göğün altında...avcı takımyıldızlarını Orion ve Leo'yu takıma almayalım...oyun bozanlık edip duruyorlar, öteki gök cisimlere pençelerini geçirip huzurunu kaçırıyorlar mavi göğün...onları yurt dışı edip geldiği topraklara geri gönderelim diyorum ne dersin...bu vaziyette hangi tanrı bu iki kaçağı yanına çağırmış hayret ediyorum doğrusu....zaten yeryüzü olağanüstü hal bölgesiyken onları kuyruğundan tutup aşağı çekmek daha doğru olur kanaatindeyim...hiç değilse bir yerde huzur bulsun halk...yıldızları da insan gibi düşünmek gerekir neticede...çatımız güvende olursa bize sığınanlar da korkuyla yaşamak zorunda kalmaz...burda el ele verdikten sonra kerpiçten damlarla kendi evimizi kurarız...kendi dünyamızı...herkes barış ve huzur içinde kendi yağında kavrulur gider... toprağın rızası olmadan da hiçbir yeri parselleyip tapulamayız...hiç düşündün mü biz nerdeyiz gözüm...hangi topraklarda...hangi göğün altında hangi yıldızla el ele tutuşmuşuz...hangi tanrı bizi yanına almış dersin..? yoksa kimimiz kimsemiz yok mu bu gezegende...bo boşlukta ?..( kim bilir sen kaç kere göğe çıkıp gelmişsindir...hatta uzaydan arkadaş falan da edinmişsindir kendine...kızma hemen...bak ciddiyim benim bir sürü arkadaşım var...en basiti yıldızlar ve şu dolunay)...

saat şimdi on sekiz kırk beş'i gösteriyor...( tabi bu arada bağlantılar kesildi...hatlar koptu...sonra çamaşır yıkadım...astım...karnım acıktı...ayak üstü bişeyler atıştırdım aceleyle...sanki bir ordu peşime vermiş beni kovalıyordu...bizim takımı göremedim...gözden kaybolmuşlar savunmasız kaldım...bi çay molası bile veremedim anlıyor musun...senden rahat yok ki...illa konuşturacaksın ya beni:))..sonra bi ara çocukların merdiven boşluklarına yuvarladıkları ses kulağıma çalındı...kalktım gözetleme aynasından sağı solu kolaçan ettim...hayallah kimse yok...hani yatacakken sesler yükselir, kalkıp ne oluyo demeye kalmadan da yine geldiği gibi kaybolur ya o sesler, öyle bişeydi galiba...yanlış alarm!..ne olur ne olmaz her ihtimale karşı onların da sesi yapışmıştır duvarlara, sıvazlamak gerekir arada bir sırtlarını...tozlarını erken erken almak herkesin çıkarına olur düşüncesiyle el yordamıyla onları da düzelttim...ütüleyip tavana astım bi güzel...bir süre orda dursunlar gözümün önünde yoksa bu gidişle kendi sesimi topa tutacağım...camda dolunay'ın ışıltısını göremiyorum...o nereye kayboldu böyle selamsız, sabahsız ?..fena bozuldum şimdi...bizim kitabımızda böyle afralara- tafralara yer yok...geleni 'merhaba' yla kucakladığımız gibi, gidenin de arkasından bir kova su döker, bir hoşçakalla sarılır boynuna öyle uğularız...öyle gördük büyüklerimizden...bak ciddiyim yalanım yok tekrar kalktım cama gittim...off çok halsizim...başım ağrıyor...boğazım ağrıyor ama mübarek çenem düşmüş ne hikmetse; o sapasağlam ona bişey olmuyor..nereye kayboldu bu dolunay derken daha yükseğe çıkıp sağlama almış kendini meğer...bak uyanığa sen!..o da kozlarını benimle paylaşıyor...beni yokluyor aklınca...vay namussuz!..kötü alırım ben bunun hesabını...boş yere beni yordu:)...

nerde kalmıştık...aslında ben başka şeyler yazacaktım sana...konuyu dağıtmayalım lütfen rica ediyorum benim yürekli ses arkadaşlarım!..saat on dokuz yerinden darbe aldı şimdi...on iki tane de kayıp verdi...dolunay'a son kez bakıyorum...büyük ihtimalle yatmadan önce takım arkadaşlarımıza ve ona bi daha bakarım...huyumdur benim...bazı şeyleri birkaç kere kontrol ediyorum...camlar...kapılar...kaloriferlerde de yaptığım gibi...dışarıya bakmak bedava bakarım tabi niye bakmayayım size mi soracağım:)) diye de içerliyorum üstelik...

saat on dokuz otuz dokuz...otuz üç kurşun yemiş gibi saklıyorum tüm yaramı ve öfkeyle bakıyorum yelkovanın akrebe olan zaafına..."hani kurşun sıksan geçmez geceden"...o derece vahim kovalamacası peşi sıra dakikaların...saniyelerin...ama şanslıyız...bugün gökyüzü yıldız kaynıyor...abartmayalım şimdi parmakla sayılacak kadar az!..ama ben dolu tarafından bakıyorum göğün penceresine...işte bak ordayız..yan yana...omuz omuza...dolunay'a mesafemiz gitgide yaklaşmış...bir merdiven dayıyabiliriz ucuna...aydınlık kapısından içeri serbest, kolumuzu sallaya sallaya girebiliriz...

saat on dokuz kırk sekiz...göğe bakma durağındayız...cennetinden kovulan yıldızların saldırısına uğradık...şaşırdık...neyse ki kimseye bi zeval gelmedi...indirimli düşlere trafik yoğunluğu yaşandığı akşam saatleriydi yine
saat on dokuz elli üç...seni çok bekledim...gelmedin...bu tanrılar nerde ?..hangi cehennemden toplayıp cebimize dolduracaklar kayan yıldızları....

saat yirmi sıfır sıfır...tıka basa hüzünlerle, limiti azalmış ve sıfırlanmış düşlerle göğe talibiz..ve Munch'un çığlığı şimdi hangi bölgeye düşmüştür diye merak ederken kendi sesime yakalanıyorum...

saat yirmi on...önce yıldızların kucağına düşür, sonra psikolojimi boz...darma duman et böyle... sonra uzaya füze gibi fırlat ve üstelik bu başı boş alemde, bu gazlı atmosferde beni bir başıma bırak...sonra da sana kızmiyim öyle mi...

saat yirmi on sekiz...açın avuçlarınızı bakim...astrolojiden yükselen yıldızlarınızla görüşüp falınıza bizzat bakacağım...

saat yirmi on dokuz...bacım senin işin gücün yok mu...de çık git artık bu şiirden...vallahi yakamı silkeliyorum bak:)))

saat yirmi yirmi bir...uyuma bakar mısınız...beni böyle konuşturduğun için gözüme gözükme can!..kaybol hemen!..çok ciddiyim bak!

sevgiyle
Ayrık Otu
Ayrık Otu, @ayrikotu
14.12.2013 00:53:44
5 puan verdi
repliklerini billdiğin bir filmi defalarca ayrı sahnelerde izlemek gibi olur bazen kendinle konuşmak.. ayrı nakaratları olan aynı şarkıda buluşmak gibi..

ve daha ne çok gibi.. gibi..

insanın en çok kendini özlemesi kadar gerçek..

eyvallah usta..
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL