1
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
2959
Okunma

Bir zaman salkımıydı muhayyile
Zümrüt yeşili gölgeler oynaşırdı kabuğunda.
En ücra bir hayatın yalıtılmış gerçekliği.
Kareler içine hapsolmuş ne varsa…
Kurşunî bir Peyami Safa “tereddüdü”
Belki Tanpınar buhranı huzur…
İronik bütün bu şeyler ardında
Yaşamak tutkulu Attila İlhan.
Her muhayyile bir Settar arar Celle Celalühü
Ürküntülü ele verişler için.
Öğretilmiş ve inandırılmış değerler girer vizyona!
Bir akasya dalına kurulmuş salıncakta başlar hayat
Öncesi yok…
Kasaba görünümlü bir yerleşkede
Göz alabildiğine kır,
Bilyeli arabalar, ucube bakkal yemişleri.
İçi boş süs havuzlarında estetik kaygı kadar gülünç, diyalog
Monologdan bozma…
Eli ayağı kesik telaşlar içinde tütüncü kadınların erotik manileri kimi
Bir avuç gün kırıntısı içinde yaşamak dedikleri.
Seremoniyle biten güz sevinci gibi göç,
Biraz ağlak, biraz çakıl taşı, biraz tezek kokusu…
Üstüne biçilmiş kaftanın terzisine mi sitem?
Kovulmuş cennet çocukları kadar meyus,
Ruhuna nakşedilen gergef.
Saatlere bak kaç yıl kaç mevsim bu hâl?
Muhâl replikler dizdiğin hayat acı ve bayat.
Dizinde uyuyan çocuk kadar masumdu oysa gerçekte var,
Dalında neşvenin ışgınları; taze, güzel, revnak…
Yok say diğerini, yok say Hükümdar!
Külli bir iradenin cüzünde ahh esintisi,
Epigrafını ben yazmadım bu intiharın, bu sulu sepken reddedişin.
Kuytularda fısıltılar, fısıltılar, fısıltılar…
Affet… Ama niye, ama nasıl?
Bildir, bileyim yâââr!
Yerlilerin bildiği bütün yakarışları bilirim,
Şakilerin elindeki nisyan ve isyanı da.
Zehr ile şerbeti bir içtim.
Kırklanmış sularda ne olur pakla sıfatımı
Kalbim arınsın bu sermedi yok oluşların korkusundan.
Müttakilerin bahçesinde bir gül-i zârım
Affetmezsen bu ebed yükünü
Bir suç gibi nasıl taşırım.
OLCAY GÖKÇE (2013 AĞUSTOS)