14
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
4363
Okunma


Sun haydi zehrini, kelâmın tadına bulayıp
Sin bir köşeye ki mücrîm olduğun bilinmesin
Sön, gubâr içre kalmış avîzeler gibi ışıksız.
Sen; gündüzleri sûreti âyân, geceler boyu kayıp
San; âleme sırdır, kuytularda gizlendiğin.
Bir sevda yazgısına adı denk düşürülen talihsizim,
Tâkâti yitmiş bir yüreğin şikayetlenişidir bu.
Vurgun yüklü cismimden âşikâr tüm yılgınlığım.
Sığ ruhlara sığma cehdinde bir ölü denizim.
Ve Kaf dağından keder devşiren aşk yorgunu.
Mücerret bir âlemden mülhem; vuslat düşü, hecr yarası
Âvâz-ı nihânımı bürüyen âh, kalbi vîrân eden bîgânelik,
Efsunlu gecenin artığı şiir! Hicaz sancılarımı dindir.
Bir incecik hat çek, ölümle yaşam arası, akla katran karası.
Bahşet, kelâm üzre, aşk içre bir dirhem dîvânelik.
Dayanılası değil; meşrebi hüzzam, menbaı keder melâl,
Varlığınla ezdiğin, yokluğunla yıktığın gönül hatırsız mı bu kadar?
Bir mısraın mahremiyetinde geceleyen âvâreyim sensiz.
Öncesiz, şimdisiz, yarınsız… Ebedi sürecek belli, bendeki hâl.
Sayhası gökleri tutan kalp neden kahra giriftâr?
Gam otağında ocak tüttüren güzel! Korkma gözlerinle yelpazelediğin alevden,
En dişe dokunur endişe tutuşmayacak kadar yaş kalmışlığın hakikatte
Sızdığın rüya, zerk ettiğin sevda, dokuduğun hüzün yalnız bana.
Hayra yorulan düş de sen, suya okunan kabus da sen, sen, sen…
Besbelli ki sevgili, ezelde yakılan çerağsın bende.
Olcay GÖKÇE (4.12.2009-AMASYA)
5.0
100% (16)