8
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
2092
Okunma

Bu yazı, pencerenin perdesini, soluğuyla üfleyen Azrail’in rüzgâra sunduğu serinlikle, daktilonun göbeğinde sonumun sureti diye şıkırdarken, iki günlük merakın ardından kırılarak girilen kapının aralığında, yüzümüzü okşadı. Geç kalınmıştı
Sen olgun irtifa kayıplarımı
koy avucuna
Say ki
dirhemden minnet
ayak ucu katılışımdı
zamana
sırtına zayıf bir lisan
ayağına naif
bir tökez şimdi yaşam
bilirsin
ötesi iz, ötesi düş düşümü
ıraksız bir adın çoğunluğu
işte bak
orda uzaksı bir ucra
geberesi bir kara
gülümsüyor mu ne
misalden daha yakın hani
az kül var sığınakta
biraz duman
gözlerin
harf üşüğü
seyir düğümü
bir damağın önsözü gibi
açılıyor aramıza
şimdi kirpik aralıklı
zehir zaman
işte
onun suyunu içiyorum
bir yudum sen gibi
kurak bir duyu gibi
dağılıyorum
sonra duruyorum
ben durdukça
bir yurdun gözleri toparlanıyor
yüzümün yol üstü yalnızlığından
sesime kim değmiş
bu tuval hangi hayale esinmiş
bilmeden
sual düşürüyorum
ay konuğuna
dur ve söyle
kaç harf kaldı
misalden daha yakın
şu sahi zamana