Göğü yüzüne düşenin , gönlü yol’a mı düşer
ilk adımladığın toprak
rüzgar zamanı geldiğinde ilk neleri savuruyorsa
bil ki son adımladığında da aynı şeyleri savurur
O daha ilk cümlenin öncüsüyken
eğreti oluyor sözcük
sana zayi diyorum
şafak sızması
bir
göç nasırının ağıtıyla
kaçıncı bu
sözü birikmişken harfimin sırtına
azmi devriliyor yolların
adında dar geçimsizlik makamı
kaçıncı bu
yorgun suretinden düşerken toz
ve
gece ağaçlık bir ahkamla kül korkusuyum
şimdi ateşe atsam kendimi
bir daha sönemem
biliyorum
göçten dönen seyyahı selamlarken bakışlarım
o yorgunluğu terbiye ediyorum
takatsiz sorgular uyandıran
kaç yorgun ihbar var gözlerimde
bir bilsen
fer çember bozması
ahir
zamanlı gün dönenceli belki
çengisi dilsiz oynuyor ruhumda
kaç makam taşıyabilir ki
sırtı haddimden hal eylerken
önce figüran bir özür
sonra füruzan bir kusur
nice cebelleşir ehli yazgıda
şimdi
kızıla uğramadan bitemeyen günler gibi
düşüm den geçen
gülüşlerin
şimo
sinan şeker