Okuduğunuz
şiir
12.1.2013 tarihinde günün şiiri olarak seçilmiştir.
İki Ömür Bir Ölüm
al bu güneşli gökyüzünü sakla iki ömür biriktirdim sana gövdemizdeki kızıl tunçtan kardığım teki ölümlü iki ömür sana iyi bak onlara
gömülü olmalıyız şimdi yan yana bak bu ışıltısında kendimizi yitirdiğimiz bu tek gözlü devler ve kafesler diyarında ellerim ve ellerinle paramparça ettiğimiz iki ömre mezar şu kırılgan aşk deltasında olmalıyız gömülü yan yana
yalnızlığın yangın operası başlamalı peşi sıra kusmalı göğü saydam sesli primadonna sıradan olmalı sonumuz çocuk bakışları kucaklayıp getirmelisin bana içimdeki suyla besledim seni dönüşür belki için içime zamanla içimden bir mısra olduğunu anladığında mesela
niçin savaştıydık yazgımızla sorma kristalini suyun, rüzgârın dokunuşunu duyumsa sonu mutlu yaşamlardan denkleştirdim al bu güneşli gökyüzünü gözün gibi kalbin gibi bak ona
hangi ülküden arttırdım hangi el değmemiş düşte büyüttüm gözlerden ırak titreyen avuçlarımda nefesimle ısıtarak hangi geçmişten çağırdım bu katran karası sevdayı sorma
tedirginken şimdi diken üstünde ölümle yaşam arasında karanlıkta bizi birbirimize bizi kendimize yaklaştırmalı bu sevda
elbette elleri olmalı karanlığın da görmek için harcadığı gözleri elbette bir kalbi olmalı karanlığın da yaşamak için harcadığı düşleri gene de karanlıkta olmak suç addedilmeli varıncaya değin ışık sonsuza
ışığa tutuşturdum çünkü bak bu gökyüzü senin en güzel yerlerine üç beş martı birkaç bulut ve duru bir güneş çiziktirdim bu gökyüzü bizim
ışığa tutuştun nihayet gökyüzü gözlerin seni kalbimden akan kanla seni göğsümden taşan sütle seni alnımın teriyle büyüttüm boynuna doladığım yemenin olsun sözün beni ışıksız beni öksüz beni bir başıma koyma
hangi kavimden göçtüm hangi iklimdenim sorma seni aşkla, seni sevdayla seni etimden apardığım masallarla uyuttum çocukgülüşleri çocuk sesleri duyur bana
kalbi kalbime denk dostum yaşa diye sana iki ömür bir ölüm sundum şimdi beni yaşamla, beni aşkla beni yokluğunla sınama
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
İçli, sıcak bir şiir. Teknik anlamda bazı öneriler sunmak isterim. Şairin izniyle. Uzun bir şiir. Bazı tekrar sözcükler, yüklemler, şiiri yormuş. "Eksiltili" bir dil önemli şiirde. Daha yoğun bir söyleyiş. *
al bu bulutlu gökyüzünü sakla iki ömür biriktirdim sana gövdemizdeki kızıl tunçtan kardığım (teki) ölümlü iki ömür (sana) (iyi bak onlara) -- Burada, (teki) yerine, "biri" olsa, diye düşündüm. Ses olarak daha yumuşak. İkinci (sana), bence gereksiz. Son dize de öyle. Fazlalık. *
gömülü olmalıyız şimdi yan yana (bak bu) ışıltısında kendimizi yitirdiğimiz bu tek gözlü devler ve kafesler diyarında (ellerim ve ellerinle) paramparça ettiğimiz iki ömre mezar şu kırılgan aşk deltasında (olmalıyız )gömülü yan yana -- Bu bölüm oldukça sıkıntılı. (bu), (şu), (ve) tekrarlarının pek işlevi yok. Aksine dizeleri düzyazıya yaslamış, yormuş. Üst üste gelen olmalıyız/yitirdiğimiz/ettiğimiz/olmalıyız da aynı biçimde. Daha yoğun, eksiltili bir dil. Anlatmak yerine, "sezdiren"... Öneri: gömülü olmalıyız şimdi yan yana ışıltısında kendimizi yitirdiğimiz bu tek gözlü devler ve kafesler diyarında paramparça ettiğimiz ellerimizle iki ömre mezar şu kırılgan aşk deltasında -- benzeri bir kurgu. * yalnızlığın yangın operası başlamalı peşi sıra (kusmalı) göğü saydam sesli primadonna sıradan olmalı sonumuz çocuk bakışları kucaklayıp getirmelisin bana içimdeki suyla besledim seni dönüşür belki için içime zamanla içimden bir mısra olduğunu anladığında mesela -- Sevgili Afşaroğlu'nun uyarısı yerinde. Ben de (kusmalı)yı sevmedim. İlinti de kuramadım. Mutlaka başka bir şey. Belki "seslemeli göğü" gibi bir şey. 'Gök' ile 'çocuk/çocukluk', nerede geçerse; aklıma E. Cansever'in unutulmaz dizeleri gelir: "Gökyüzü gibi bir şey şu çocukluk / Hiçbir yere gitmiyor" * *
niçin savaştıydık yazgımızla sorma kristalini suyun, rüzgârın dokunuşunu duyumsa sonu mutlu yaşamlardan denkleştirdim al bu güneşli gökyüzünü gözün gibi (kalbin gibi) bak ona -- Burada, (kalbin gibi) ye gerek var mı diye düşündüm. Hemen alt bölümde ve daha aşağıda "kalp" sözcüğü tekrarlanıyor. Bence işlevsel değil. O nedenle, "gözün gibi bak ona" demek yeterli. Bir dize de eksilmiş olur. * * * hangi ülküden arttırdım hangi el değmemiş düşte büyüttüm gözlerden ırak titreyen avuçlarımda nefesimle ısıtarak hangi geçmişten çağırdım bu katran karası ( sevdayı) sorma -- Burada ayraç içindeki (sevdayı) fazlalık, bence. Hemen altta ve daha aşağıda "sevda" sözcüğünün tekrarları var, şiiri yoruyor. Burayı (sevdayı) kaldırarak, "bu katran karasını" biçiminde düşünebilir şair. Okura "acaba"lar bırakmalı Şair. Çok açıklamamalı şiiri, anlatmamalı. Sözcük ekonomisi. * * * elbette elleri olmalı karanlığın da görmek için harcadığı gözleri elbette bir kalbi olmalı karanlığın (da) yaşamak için harcadığı düşleri gene de karanlıkta olmak suç (addedilmeli) varıncaya değin ışık sonsuza -- Üst üste gelen (da/de) ler iyi durmuyor. Altta (gene de) var. O nedenle 3.dizedeki (da) çıkmalı) (addedilmeli) de, eski bir sözcük. Daha çok hukuk metinlerinde geçmeli. Yerine "sayılmalı" veya "olmalı" yeğlenebilir. Bu sözcük, yama gibi durmuş. Yerini yadırgıyor bence. * * * * ışığa tutuşturdum çünkü bak bu gökyüzü senin en güzel yerlerine üç beş martı birkaç bulut (ve) duru bir güneş (çiziktirdim) (bu gökyüzü bizim) -- 3.dizedeki (ve) bağlacı gereksiz. (çiziktirdim) yerine, "çizdim"i yeğlerdim, ben olsam. Son dize de fazla gibi. * * * * hangi kavimden göçtüm hangi iklimden(im) sorma (seni aşkla,) seni sevdayla seni etimden apardığım masallarla uyuttum çocuk gülüşleri çocuk sesleri duyur bana -- 2.dize, (iklimdenim) dili zorluyor, (hangi iklimden) biçimi yeterli bence. 3.dize, hem aşkla hem sevdayla... Altta da "aşkla" var. O nedenle, burada sadece "seni sevdayla" olsa.
* * * * *
Sevgili Şair, yazdıklarım elbette "bence"dir. Ve şiir, elbette şairinin tasarrufundadır. Bizim yapmaya çalıştığımız, klişelerin dışında, bir pencere açabilme çabası. Farklı okumalar için. Hem Şairine hem izleyenlere. Ne demişti 70'li yıllardan bize yadigâr o güzel sözüyle Veysel Öngören: "Her şair, şiiri eleştirerek şair olur" * Şiir, sanki biraz daha demlenmeyi gereksiniyor. Üzerinde çalışmayı. Eksiltme ve yoğunlaştırmayı. Daha az söz daha çok sezdirmeler...
Ve bazı dizeleriyle (uzaktan da olsa) bana Türk şiirinin genç ölümlerinden Arkadaş Z. Özger'in "aşkla sana" şiirini çağrıştırdı. Unutulmaz bir şiirden; yeni, iyi bir şiirin çıkması da ayrı bir güzellik. (Etkileşim... Tetikleme... Doğurganlık... bağlamında) *
Aslolan "has şiir" dir. Hangi bölükte olursa olsun Şair. Ne demişti Mevlana: "Dün dünle geçti cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım."
Şiirin bugün geldiği nokta, "yeni, taze şeyler" söylemektir.
Tekrarlar... İşlevi yoksa, şiire daha çok bir yüktür. Günümüz şiiri, gözle okunan bir şiirdir. Ses, elbette önemli ama sözcük tekrarları, yeni, özgün bir şey yoksa, şiiri yormaktan öteye pek geçemez. Şiir bittiğinde, ilk bakacağımız şey: Sözcük tekrarı olmalıdır. Beş kere acı, dört kere hüzün (ya da benzeş anlamdaki keder) defalarca "aşk" ya da "sevda"... onlarca "ve" bağlacı ya da "bir".. Tüm şiirler için geçerli. Şiir, her şeyden önce bir sözcük ekonomisidir.
Kusma için, haklı olabilirsiniz. Her imge çabası, mutlaka okur(lar)da farklı karşılıklar bulacaktır. Çağrışım zenginliği. Afşaroğlu'nda ve bende olumsuz olması, farklı bir algıdan başka bir şey değildir. * Necatigil'i öneririm, Sabri Altınel'i.
Necatigil'in BİLE/YAZDI kitabını. (Düzyazılar) Mutlaka okunmalı. * Yazmaya değer bulduğum bir şiir kumaşı var sizde. Mutlaka eleştirilere açık olmalı insan. (Ben denedim diye değil) Gelişim için olmazsa olmazdır.
Ders çalışmam gerektiği için ayrıntılı ve uzun bir cevap yazamayacağım ama söylemek istediklerimi birkaç maddede açıklamam gerekirse:
1. Her şeyden önce söylemem gereken şey şu: Kendimi bir şair olarak görmem.
2. Kendimi bir şair olarak görmüş olsaydım bile hak verirsiniz ki her şairin kendine özgü bir poetikası vardır ve bazı şairler sizin savunduğunuz fikirlere koşut, tıpkı Mayakovski ya da hececi şairler misali şiirde biçimsel mükemmelliğin peşindeyken kimileri de Attila İlhan ya da serbestçi sürrealist şairler misali tekrara dayalı ahengin peşindedirler. Benim kendime yakın bulduğum grup ikinci grup.
3. İnsanın kendi şiirini açıklaması ne kadar doğru bilmiyorum ama benim
dizelerinde yapmaya çalıştığım şey bir 'yaşam-ölüm eğretilemesi' oluşturmaktı -ki bunun ip uçlarını sonraki dizelerde de bulabilirsiniz. Şöyle ki yaşamın 'yalnızlığın yangın operası'na dönüştüğü bir dünyada 'saydam sesli primadonna' -ki siz buna Azrail'den tutun da, silahlar veya savaşlara kadar birçok farklı açılım getirebilirsiniz- 'göğü', yani ölümü 'kusacaktır' önünde sonunda. Kusma sözcüğünün tercih edilmesi bir rastlantı değil yani.
Ayrıca şiirin en önemli işlevlerinden biri de sözcüklere sahip oldukları anlamların dışında anlamlar yüklemek değil midir? Hani biz kısaca 'imge' deriz buna.
4. Aşkla Sana'yı tekrar okuyunca iki şiir arasındaki çağrışımsal benzerliği fark ettim, haklısınız.
Aslolan "has şiir" dir. Hangi bölükte olursa olsun Şair. Ne demişti Mevlana: "Dün dünle geçti cancağazım, bugün yeni şeyler söylemek lazım."
Şiirin bugün geldiği nokta, "yeni, taze şeyler" söylemektir.
Tekrarlar... İşlevi yoksa, şiire daha çok bir yüktür. Günümüz şiiri, gözle okunan bir şiirdir. Ses, elbette önemli ama sözcük tekrarları, yeni, özgün bir şey yoksa, şiiri yormaktan öteye pek geçemez. Şiir bittiğinde, ilk bakacağımız şey: Sözcük tekrarı olmalıdır. Beş kere acı, dört kere hüzün (ya da benzeş anlamdaki keder) defalarca "aşk" ya da "sevda"... onlarca "ve" bağlacı ya da "bir".. Tüm şiirler için geçerli. Şiir, her şeyden önce bir sözcük ekonomisidir.
Kusma için, haklı olabilirsiniz. Her imge çabası, mutlaka okur(lar)da farklı karşılıklar bulacaktır. Çağrışım zenginliği. Afşaroğlu'nda ve bende olumsuz olması, farklı bir algıdan başka bir şey değildir. * Necatigil'i öneririm, Sabri Altınel'i.
Necatigil'in BİLE/YAZDI kitabını. (Düzyazılar) Mutlaka okunmalı. * Yazmaya değer bulduğum bir şiir kumaşı var sizde. Mutlaka eleştirilere açık olmalı insan. (Ben denedim diye değil) Gelişim için olmazsa olmazdır.
Ders çalışmam gerektiği için ayrıntılı ve uzun bir cevap yazamayacağım ama söylemek istediklerimi birkaç maddede açıklamam gerekirse:
1. Her şeyden önce söylemem gereken şey şu: Kendimi bir şair olarak görmem.
2. Kendimi bir şair olarak görmüş olsaydım bile hak verirsiniz ki her şairin kendine özgü bir poetikası vardır ve bazı şairler sizin savunduğunuz fikirlere koşut, tıpkı Mayakovski ya da hececi şairler misali şiirde biçimsel mükemmelliğin peşindeyken kimileri de Attila İlhan ya da serbestçi sürrealist şairler misali tekrara dayalı ahengin peşindedirler. Benim kendime yakın bulduğum grup ikinci grup.
3. İnsanın kendi şiirini açıklaması ne kadar doğru bilmiyorum ama benim
dizelerinde yapmaya çalıştığım şey bir 'yaşam-ölüm eğretilemesi' oluşturmaktı -ki bunun ip uçlarını sonraki dizelerde de bulabilirsiniz. Şöyle ki yaşamın 'yalnızlığın yangın operası'na dönüştüğü bir dünyada 'saydam sesli primadonna' -ki siz buna Azrail'den tutun da, silahlar veya savaşlara kadar birçok farklı açılım getirebilirsiniz- 'göğü', yani ölümü 'kusacaktır' önünde sonunda. Kusma sözcüğünün tercih edilmesi bir rastlantı değil yani.
Ayrıca şiirin en önemli işlevlerinden biri de sözcüklere sahip oldukları anlamların dışında anlamlar yüklemek değil midir? Hani biz kısaca 'imge' deriz buna.
4. Aşkla Sana'yı tekrar okuyunca iki şiir arasındaki çağrışımsal benzerliği fark ettim, haklısınız.
kalbi kalbime denk dostum yaşa diye sana iki ömür bir ölüm sundum şimdi beni yaşamla, beni aşkla beni yokluğunla sınama
Şair affet beni, şiir baştan sona güzel, lakin burasını kaprdım çünkü şiirin kalbi burada atıyordu ve heceler fazla acı çeksin istemedim.
Yüreğimizin bir yanı kusurlu olabilir bazen, iyi ama gökyüzüde kusurlu, olur olmaz zamanda ağlamıyor mu, en derinden haykırmıyor mu ve hatta kızıp yıldızları yeryüzüne fırlatmıyor mu?
Mesela kusurlu yüreğin kusurunu yok sayacak bir yürek varken veda etmek ne demek iki ömür bir ölümü yok saymalı şair yüreğine sağlık...
Şiirinizi beğeni ile okudum. Biraz daha sürse, hiç bitmese dediğim şiirlerden. Başarınızı kutlar, yüreğiniz ve kaleminiz hiç susmasın dileklerimi iletirim. Tebrik ve teşekkürlerimle..
bazen değişik başlayıp o kurguyu devam ettiremiyor şairler, başı ile ortası ve sonu ayrı yerlerde geziniyor ama bu şiirde mükemmel bir uyum yakalanmış, bütünlük var tamamında
ve duygusal aktarım nefis.
Kutlarım sevgili Ütopia, seni okumak hep böyle güzel zaten...
biz belki bir gün herkes olabiliriz olabiliriz herkesin kulağında ses dilinin ucunda herhangi bir söz ve güz olabiliriz yazdan sonra. hışırtılar arasında sakin adımlar isimsiz kadınlar ve peşisıra izinden gidilen adamlar olabiliriz bir yıldız kayması anında yanağa düşen gamze ya da unutulan bir hemze yani kafiye olsun diye değil öyle birdenbire her yerde. ama "bu gökyüzü bizim"
ışığa tutuşturdum çünkü bak bu gökyüzü senin en güzel yerlerine üç beş martı birkaç bulut ve duru bir güneş çiziktirdim bu gökyüzü bizim hem sevgiliye içten seslenmiş dizeler hemde muhteşem olmuş şiirin ana teması.varolun kalem dostu..
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.