18
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
2093
Okunma


Kabuk bağlayan bir yürek yarasının
Gözlerinden akan yaştan başka
Ardından hiçbir iz bırakmadan gittin.
Darp izi yok gözlerinin, gözlerimde
Sözcük izi yok bıraktığın son cümlende
Ellerimde saçlarının kokusu bile yok.
Güneşin doğmaktan utandığı sokaklarımda
Göğün yanaklarından süzülüp akan,
Sancılı hıçkırıklarımın haricinde
Sana ait hiçbir iz yok bende.
Bağrıma açtığın yaralarımdan sızıyor taşan acılarım
Dikişi patlamış sinemden akıyor kanlı bir cerahat
Şiire tutunuyor elinde bastonuyla yaşlı bir soru
Ve cevapsız şekilde can veriyor gözlerimin önünde.
Umutlarım filiz açmasın diye kesiliyor dalından
Arafta bekliyor bedenimi yakacak cehennem.
Sensiz, sonbahar kılığına giriyor tüm mevsimler
Ve güz kod adıyla, yapraklarını döküyor hüzünler
Ayın bile aydınlatmaya gücünün yetmediği bir gecede
Genzime kaçmış özlemini çıkarmaya çalışırken,
Hasretin “ikra” zikri ile okuyor canıma.
Sanki cehennem bağdaş kurmuş sineme de
Ateşten bir ırmaktan su içiriyor ellerin.
Yokluğunun o en zifiri karanlığı çökünce de
Gözlerimden akan teri içiyor dudaklarım.
Her şeye rağmen, aksanı bozuk bir temenniyle
Dualarım çivileniyor, semanın en sert yerine.
Gazze’den kan ısmarlıyorum, kanamayan yaralarıma
Eylül’ün en sulu yerine banıyorum hüznümü yine
Yetmiyor bu kadar gam, hüzün ve gözyaşı;
Kuyunun en dibine düşmüş umudu çıkarmaya.
Umuda çokça aşermiş ruhuma yedirmek için,
Ya Srebrenitsa’da doğmuş bir çocuğun umudunu
Ya da Eyyub’un sabrını bulup getirin bana.
Yoksa düşüp öleceğim, ölümü emziren kirpiklerinden
Son nefesim kayıp gidecek hasret kokulu o ellerinden.
5.0
100% (27)