2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
1383
Okunma
yönünü tıraşlamış bir uçurtma sürüsüydük
çarşamba en iyi albatrosun dününü anlatıyordu
kutsal bir tören yeri gibiydi kuşların gözlerindeki avlu
en iyi sen biliyordun bir ayetin duvarındaki tılsımı
okunmak bize iyi geliyordu
gölgemize üç avuç Kevser döküyorduk ölçüyle
ön yıkamalı bir makine ayarı gibiydik sonra
yavaş yavaş tane tane tik tak
babam eski bir sandalyeydi köşede
ayakları dört mevsim ölünen bir ağrı ülkesi
yeşil tahta duvarlara elini astı yemin gibi
dizlerinde sancısını kurutan bağcı bir romatizmayla
başına konan kuş bakıcısı sanırdı Vivaldi’yi
(do)ğunun (re)nginde (mi)stik bir (fa)lçiçeğiydi (sol)gun (la)vanta
dağlardan koşar adım inen aceleci bir kokuydu belki
iki ucu çoklu değnekti tahminler bir bakıma
kuzeyde ağlama kuleleri soğuk iklim hastalıklı
bir devrimbaud olup gitmek çözümsüzlüğüne güneyin
şairler kuşları adam ederdi ve böyleydi eskiden
şimdi kuşun hatırıyla yaşıyor şiirdeki çalı
annemse ölüm yetiştiriyor dört yıldır saksısında
saçları kalın telli şiirlere ara makas atıyor yavuz bir Hilmi
bizse Ece Ayhan öğreniyoruz okuma fişlerinden
yaprağın da transparan giydiği geceler oluyor ay ışığında
yeni yetme rüzgâr heceliyor ağaçların derin uykusunu
metal tasmalı bir müzik çıkıyor evrenin gitarından
göçten dönen kuşlar sürüyor tepemizde
nadasa bırakılmış masmavi tarlayı
bir uçurtma sürüsüyüz şimdi havada aklımız
evler nasıl sokaklar bu kendine küskün ova
kınını yırtarak yaraya bulaşan aşk
oysa aktarı bulunmuyor ilerlemiş bir çözümsüzlük bu
herkes kendi yangınını çevirdi sudan bir çitle
5.0
100% (7)