13
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
2557
Okunma
bana konuş diyorsun
konuşursam nasıl tutuşturur kanım sesimi
bilmiyorsun
o yüzden hederi bana dünden yadigâr
aklımı kemiren bu kısır döngüyü
içimde zapt etmek
az da olsa yarına fire vermemek için yüreğimi
ve sen duvar gibi önüme dikildiğinden beri
racon kesmesini biliyor ancak çarptığım betonlar
görmüyorsun
merak etme!
sadece iki düz bir ters gideceksin
biraz kafan kayıp görüntün bozulacak
belki otostop çekerek önüne gelene
yığılıp kalacaksın kaybolduğun yerde
hâlbuki üç adım ötesine gelebilseydin
güneşi kucaklayıp ellerime dokunacaktın
ama suçun yok senin!
nevrotik durumlarda beyin arıza çıkartır seve seve
hangi istikamete yuvarlanır kestiremezsin
adamakıllı silkelenmek
ve kendine gelmek adına
hatta tüm ağırlığımı bir kenara bırakıp
kuş tüyü kadar hafif ve narin
kuş tüyü kadar beyaz ve sakin
uçtuğum her diyarda
havadaki rutubet kokusuna nispeten
istedim ki bir tutam kokun olsun üstümde
çok ağırıma gidiyor can parem
direnirken yarı yolda yüzükoyun düşmek
oysa tüylerimi önceden yolmuştum ben
acemi kasap hesabına kurban gitmeden
şimdi bir bıçak delip geçiyor yaramı
iki kaburga boşluğu aha tam da şurası!
hani kan aksa dinecek sanırsın ağrısı
ama öyle falso topuk vuran sancı ki
ciğerlerini kökünden söküyor imansız!
dört bir yandan kuşatma altında
üzerine kurşun hızıyla yağdıkça
ayaklarını yerden kesiyor dermansız
koskoca hayvan postu sanki mübarek
çözüldükçe sağa sola kayıyor namussuz!
hani kepenklerini zamansız indirir dudaklar
ne bir dal oynar yerinden
ne de rüzgâr ayartır geceyi eteklerinden
yalnızlığın metresi olur sokak lambaları
aç köpekler...körkütük sarhoşlar...berduşlar
güneşe pike yaparak süzülür akşamdan sabahlar
o sıra kendi içine akacak bir oyuk bulur hüzün
ruhun derinliklerinde ayrı dillerden
ayrı iklimlere soyunan gürültü
başında inleyen uğultulara rastlayınca
müşterek bir kıyımdan gönüllü çıkarcasına
dostça olan kederlerine beraber tutunur
böyle anlarda gözleri yuvalarından fırlayarak
ayak altında başıboş dolaşan onca yetim cümleyi
zeval bulmasın ziyan olmasın diye
nasıl avutacağını kara kara düşünür
bağrına basarsın içine kıvranarak
sonra da aperatifte tadı tuzu kaçmış kelimeleri
boğazına tek tek tıkar yutkunursun
bu toprak kayıyordu durmadan ayak altından
her teprenişte gömülüyorduk içine
güya kim daha derine çakılırsa
sözüm ona dinecekti gözyaşları
gel gör ki yarıldıkça
daha çok sulandı taban altları
ne çok kar-boran
ne çok felaket koptu avuçlarımızda
sıralı halka halinde dizildikçe yan yana
birbirine çekildi damarlarımız
her gün tanıdık kavgalara
gururla ev sahipliği yapmaktan
yorulmadı şu kollarımız
birinin yüzüne kapıyı gösterecek olsan
diğeri ne yapıp edip damdan içeri sızacaktı arsız
derken bir gün bu kargaşada seni kaybettim
ne olmuştu da gözlerim alıkonulmuştu senden
ya da ben de mi şafağı beklemeden
alıp başımı vurup gitmiştim
zaten sıkılmıştım pencere önlerinde yol sürmekten
istedikçe ben inadına sağa çekiyordu mendebur gözlerim
hasta ruhu taşıyan bir hüviyetle ortalıkta dolaşmak
bile bile sağlıklı görünmeye çalışmak para etmiyor bu zamanda
bağımlı gibi damarlarda gezinen ve yayılan ölüm koridorlarını
kendine kurtuluş sayıp morg bellerken
ruhunu teslime yanaşmayan etekleri tutuşan zavallı tarafım
Azrail’le pazarlığa oturmuş dünyanın ne kadar iyi olduğunu zırvalıyordu
bari giderayak iyi şeyler götürseydim beraber
ne bilim kılavuzluk edecek bir hayır duasını anamın
ya da yufka yüreğini babamın
o zaman silinirdi belki gözleri yumulu bir günahım
bana git/me diyorsun
kollarım ve bacaklarım
bende değil anlamıyorsun
rüzgâra kaptıracak başka dalım mı var ki
laf dinlesin cüzzamlı ayaklarım
...gidersen güneşi uyandır Hejar!
karanlıkta kalmasın çocuklar!..
Meral Gül