3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1863
Okunma
“Bir günün garip-an/ılarına…”
Öyle ıssız bir limanlardan kalkıyoruz
Eğilmek binlerce dalgayı kesmek gibi
Sözcükler vahiy gibi inmesin boğazdan
Uzanmış yatıyor yolculuklar göğün hizasında
Uzak bir ülkesin artık kaleleri surları olan…
Adın sıcak bir yaz güneşi gibi eriyor
Kaldırımların arasındaki izlere inat
Yağmur yolunda ayak izlerinin artığı
Çamur dansından kurumuş kalıplar
Titrek kanatlarını çırpışın yavaşlıyor
Sözcükler doldurmuş çatlakları
Ne söylesem sana benden arta kalan
Hiç bana benzemeyen bir yaprak gibi
Süzülüp dağılır alnındaki yazıda
Sorular geçmişi sorgularken azılı bir mahkum gibi
Kopup gelecek gibisin cevapların ardından…
Sana gözlerimin suyundan içirmeliyim
Rüyalarındaki kurak çöllerde gezmek için
Her gece kumlara koşan yıldızlar gibi
Koparak can damarımdan bağlayıp ipi
Salınmak gibi suyun içindeki o maviliğe
Tutabildiğim kadar ellerine sıkıca bağlanıp
Bir bulutu uçurtmaya takmış gibi
Çekmeliyim sığ denizlerin ötesine
Sığınaklar bulmalı teninde
Ücra köşelere sığınmış ağır yaralı heyecanlar
Korkularından oluşmuş karanlık bir sokak
Yada biraz kirpiklerinin altındaki o sıcak yuvaya
Sığınmalı azda olsa sana ruhunun cam tarafına…
Belki yollar ayırır bizi ayrılmak için yapılmadı mı
Kaç ışıksız gece kıydı bize ruhum tükendi diye
Hangi çakıl taşına basıp kırsam dalgalı denizde
Bir nasır gibi bağlanmış sargılı şehirler kan ağladı
Hangi sessiz sisin içinde yüzler karışmadı ki
Toprağa değdiğinde ayak izlerinden daha büyük
Yüreklere kafa tutulmadı mı gece gibi gözlerinde
Kırılası duvarların içinden çıkartıp cam yürekleri
Kırılası çekiçlerin dişleriyle ezip ezip sermedin mi
Ayaklarına bir çocuk gibi kırılası gülüşleri
Koca duvarların içinden hıçkırık sesleri
Bir şimşek gibi değmedi mi alnına yerle bir ettiğinde
O tuzla buz olan yüzlerin küllerini basarak yarana…
Çizim yanlışı karşılaşmaların uğrak caddesi
Merdiven altından geçen hurafe bir isimsin
Aşık atılacak kadar geceyi gündüze sallayan
Rüzgar olup çöllerin kumunu üstüme taze taze
Sıkıp kaçan
Bir kaldırım yanı duvarısın üstünde izleri olan
Bir çocuk eli iki sevgilinin ayak izi birde ayrılık yarası olan
Seni tanımamak mümkün mü
Her ayrılan geminin dumanı gözlerinde okunurken…
Ateş yakıyor rengim hafif sarı alevler sarmış bulutların eteklerini
Seninle tanışan yağmurlu akşamların vedasında
Bir hançer gibi sızımdan yaklaşıp usulca kanatan
Bir çocuk gibi oturup sohbetinle un ufak közleri uyandıran
Rengi soluyor güllerin bahçelerdeki dikenli çitler gibi
Her yanımdan kül gibi akıyor sıcaklığın buzu kırar gibi
Aklım uykusuz taş yataklara uzanmış
Kırık kanadından habersiz kollarım omuzlarıma yük
Hangi yarım senin tırnak izlerinin kör sahibi
Ne yanımı doldurup bohçama seni bulmaya çıksam…
Beni geç artık ruhumun duraklarında yalnızım
Saatler beklemekten sarhoş dönmekte
Bilirim geçişler ayrılık doğurur yüreğinde
Hangi kapının hangi vadinin ardından sırtını çevirmiş
Bir kağnı gibi izini yüzüme çalarak gidersin
Sabır taşından evler titrerken
Adın uzun bir ninni gibi kulaklarımda çalınır
Beklemek dağın eteklerindeki taşlar gibi
Bulutlara sarılmış içi yangın yeri
Açılıp kapanan kapılar bir çare kırık
Gelenler gidenlere karışmış kör bir bıçak gibi
Sıyırıp sıyırıp sabrımı yüzümden
Alnımın ortasını karalar gibi bir kesik bırakıyor
İçimde bir boşluk türküsü tütüyor
Çizik bakışlarımdaki anlamlar
Uzaktan seyre dalmış dudaklarım
Susmuş yıldızların kaybolduğu saatlerdeyim
Paslı mahzenlerden çıkarılmış idam mahkumlarının
Özgürlük nidalarındaki o saklı küllerde
Bir ipi sallıyor sanki rüzgar hala bekliyorum
Gözlerimden geçmeni…
Bilir misin
Saklı odalarda köşelere sığınmak nasıldır
Bekleyişleri asarak her gün aynı renkte bulmak
Okyanus kokusuna dalıp demir parmaklıkların
Sıcaklığında ısınmak
Gözyaşlarımdan artakalan tuzları biriktirip biriktirip
Seni hatırlatan yaralara basmak
Arada kuşlara özenip uyumak
Taş oyuklara sığınıp yıldızlara el uzatıp avunmak
Sesini duyabilmek için hep mutlu gözler takınmak
Ucunda sen varsın diyerek bütün mızraklara sığınmak
Değişir diye yüzünün anlamı artık bakmaktan korkuyorum
Sözcükler fenalaşır değiştirir anlamları bozulur diye
Adını söylemekten korkuyorum…
Ayaklarıma dolanmış avuçların gibi
Bir sandalın öksüz limanlara bağlı boynu bükük
Korkar oldum kopup gitmekten
Kıyılara vurulmuş denizin özlemlerinde
Işık vuran yönlerime basarak bedenimde
Ağır acılar taşıyan makaralar çalıştırıyorum
Sırrımı sakladığım gamzelerime rüzgar doluşurken
Bir yolculuğa çıkmak var yeniden dönmemek üzere…
Sözcükler dolanırken dişlerimin arasında
Bir zehir gibi nefesim yanıyor
Yıkık duvarların arasındaki umut sıkışmış
Tünellere sığınak kurmuş bombalar
Çiçeklerin içindeki renk mağdur
Eski bir bavul gibi yaprakları kapanmış dallarına
Kağıtlarda sesler kısık kısık dolanır
Artık mevsim gitme zamanına dökülür
Üzerinde geçmiş zamanın uykucu satırları
Elleri kolları açık bir elbisenin rüzgar seli
Sesler kornalar karışmış kulakta
Yine sahipsiz leylekler uçmakta gökyüzünde
Denizinden kopmuş martılar intihar eder gibi konuyor
Yerlere ansızın
Ortalık ateş hattında ısınan su gibi
Alnımda soğuk bir havadis
Yağmur gibi düşüyor kaldırım uçlarına
Tırnakları kırılasıca kadın
Gözyaşların öldürür gibi üzerimde gezinmekte
Kuşlar omuzlarıma konmakta sessiz sedasız
Bomboş sokaklar bulutlar intihar etmiş gibi
Karanlık basmış sanki kaldırımları
Saatler bir ömür tüketir gibi akıyor…
Yüzümde çökmüş zamanın izleri
Havada birer nem at koşturuyor rüzgar
Takvimlerden arta kalan küller
Her yüzden akıyor bir anlamsızlık
Yağmur aynalara vuruyor gibi
Titrek fidanları kıran kırbaç sesi sanki
Duvar diplerinde mum alevi sevişmeler
Kelebek kanadındaki umut yük gibi ağır
Gecelerin düşleri musluk gibi oluk oluk
Dumansız evlerin bacalarından akıyor yalnızlık
Boş sokakları adımlayan cebi delik bir adam
Ayak seslerini vura vura koşuyor
Ceketin ceplerinde yaşanmış hayat kırıntıları
Bir sigarayı yakan kibrit alevinde ısınmak
Gözlerinde usul usul uyuyan bir bebek
Yine kapanmış mektuplar…
Yine ölüme göz kırpıyorum işte
Az biraz sensiz bakışmalarımız aldatır seni
Yaşamayı hatırlıyorum şu meyhane sabahlarında
İçkinin yanındaki resimlerin ağlamış yüzünde
Kuşları uçuran rüzgara kanatlarımı açmışım
Gözümde bir ay kesiği yol
Yine tutukluk yaptı dilim bir kağıda sardım
Ne kaldıysa sahilde kuşlara atmadığım
Yaktım ucundan ellerim titrek bir ceylan gibi
Yaralı yorgun vücuduna isabet etmekte kurşunlar
Ağzı dolu bir çekiçle vuruyorum sanki gözlerime
Açılsalar bir kıvılcım gibi çakarak fırlasa aniden
Resimlere karışan boyalarda kan kırmızısı güneş
Oysa erken ölmek kadere sızmış sayfaların arasından
Gece çalıkların arasındaki seslerin ezgileriyle
Ölüme hazırlayacak bir haber bekledim
Şişeleri devirip devirip bir imdat çığlığı gibi
Yüzdürdüm tenimde
Kapıların açık aralıklarından sızar gibi çıktı gölgem…
Belki son bir ateş tetiğin ucunda avuçlarım
Kuytu köşelerden içimden bir ah yükselir
Semaya vurur gibi saçları gece siyahından bir örgü
Güneş sızmış odanın aydınlığına
Kanımı çeken bir boşluk duvarın arasında
Sarhoş dönüyor yine dünya keyifte
Acına tutundum bir cam ötesinden
Yağmur gibi camları eskite eskite
Ansızın şarkılar çaldım dudaklarından
Çığlıkları bastıran o korkuların yüzünden
Kaç güle kıydım o tebessüm düşmesin diye
Kaç sesi düğümledim inmek için gözlerinden
Hangi omuza yaslansan dağ gibi derin
İhtimalleri asıp kapının yanındaki askıya
Bırakıp giderken kırık senli acıları boğazımda
Birleşmeyen anılar bıraktım
Aşklar coğrafyasında kayıp izlerimin ardına
Yine koptu acılar dikilmiş yaralardan
İhtimaller su yüzüne çıkarken
Yine bir hayatlık nefes kaldı
Acıları çekmek için
Bir günün garip anılarına…
//Se
5.0
100% (1)