0
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1231
Okunma
Sustum
Gece yarısı ayaklarımda bir mum
Güneş kızılı bir çiçek gibi solmakta
Sabah ışıklarından bir sınır gözlerimde
Ve gözlerinden başladım kendimi bulmaya
Gökyüzü ve yeryüzünün arasında bir ip
Boynumda saçlarından başlayan bir ölüm
Kalemin ucu sivri bir mızrak gibi uzun
Bir kağıdın ön yüzünden sana koşmalar
Diğer bir yüzünden uzaklaşan bir elveda
Yorulmuş bir masanın yüzünde gölgeler
İçi boş bir bardak ve kırık yüzler
Duvarların arasına sıkışmış bir rüzgar
Hasretin eskittiği bir iğne ucu aralık
Adımlarının arasında açık kapılar
Ve düşünceli resimlerden arta kalan bakışlar
Silah zoru bir bekleyiş ve çatık kaşlar
Dilimde susmuş bir türkü sana dair
Notaların arasında koşan bir adam
Ayaklarıma zamanın zinciri dolanmış
Göğsümde göz ucu bir aralık
Üşüyor koca bir şehir nefessiz
Ayak izlerim şehrin çatılarında uçuşmakta
Denizin kollarından şehre sığınıyor kuşlar
Ve gitmekte o kirpiklerinden yapılma gemiler
Çığlıklarım ıssız bir evin kör dumanı
Ve ay ışığının altında gölgeleri büyük yalanlar
Sevmeye yeltenince bitiyor bütün ihtimaller…
Sustum
Bir ağacın kızıl yapraklarında ve devamı sonbahar
Sen jilet gibi keskin yanımdan ayrılmaktasın
Suya karışıyor habersiz çekip gitmeler
Göğsünde geçilmez bir yol gece devrilmiş üzerine
Bir yürek dalından düşerek intihar havasında
Sessizlik kol geziyor avuçlarımın aralıklarında
Sırtımda yüklü bir boşluk
Ve arkamda gözleri dolu bulutlar
Dilimden sıçramakta geceye bir kıvılcım
Alnından vurulmuş gibi saçlarını sallıyor ağaçlar
Gecenin kalp atışlarında ince bir sokak arasındayım
Seni düşündüm yine kaldırımlar gibi paramparça
Üstünü örtüyor bu şehir ışıklar kapanırken
Soğuk bir su gibi köşe başlarında yalnızlık
Suretin yeni başlayan bir yağmur birikintisinde
Sokak lambaları gibi boynu bükük gölgelerin
Bu yana devrilen bir şehrin ayakları altında
Sıska mektuplardan bir satır arası sığınak
Kurumuş gözyaşımın değdiği tablolarda boyalar
Zaman gençliğini aldığında elinden
Bir duvar resminden farksız bir yüzün olmadığında
Kalbinin arasına ayrılık sıkıştırdığında
Binaların arasından ayaklanmış bir toz bulutu gibi
Işığın söndüğü yana çevir gündüz ışıkları
Solan bir günün devrildiği cam tarafına
Sustuğunda görülmüyor insan nede olsa…
Sustum
Dört köşeli bir camdan kafes çıkışın
Sarı bir duman altı gökyüzü siması
Silik dudaklarımdan firari bir yüzün kaçmakta
Geceyi bölen kısmım toprak kokusuna karışır
Gözlerin kızgın bir demir gibi demiri işlemekte
Bileklerimde şekilsiz bir suçluluk
Ve bedenim dört duvar arası bir hayat öğünü
Yağmurdan henüz ayrılmış bir ağaç bedenin
Küllerin arasından çıkıyor yüzüm
Bir yol üstü rüzgar alır getirir seni
Darağacı manzaralı pencereme
Kokun kelebek kanatlarına yayılmış bir renk
Gece sürmesi kirpiklerinden akıyor yıldızlar
Bir üç demir çizilmiş pençenin dudakları arasına
Konuşmalar sensiz yasaksın ay ışığında geceye
Bir esinti gölgelerin içinden ve ağaç diplerinden
Susamış bir ömrün çölüne düşen bulut gibi
Yüreğinde kocaman bir seraptan arta kalmışız
Yüzümde rengi kalmamış sakallardan
Ve içi boş ellerimden bir toz gibi zaman
Akıp gidiyor
Sustuğunda en çok insan…
Sen
Sustuğum kadın
Beni bir şehrin kalbinden söküp koparan
Ve ellerimi tren rayları üzerinde unutmama sebep
Ve içi boş bir bardağı vurarak yüzümü kıran
Açık bir kapı bırak ardında yüreğim gibi
Bırak mum alevi eritsin bedenimi
Kızıl bir merdiven basamağı gibi yan
Yanan avuçlarımda son bir pay
Yan kül gibi yan…
//Se
5.0
100% (1)