0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1278
Okunma
Ne yalan bir söz mutlu olmak
Biz hep bağlı kaldık
Yalnızlığa giden bir kadının gölgesinde
Sesimizi kesen bir rüzgarı yudumladıkça
Sarsılan duvarlara yaslanan sırtımızdan geçti
Köprü altlarını yurt edinmiş bütün yalanlar
Kurşun gibi saçların dağladığında gökyüzünü
Bir jilet yarasından bağımsız iki kanat gibi
Yükseldi buharlaşan hüzünler yarına
Ay gibi yüzün dönen bir park oyuncağı misali
Gülen yüzümden akan gözyaşlarını sildiğinde
Sonbahar rengi bir kıvılcım düştü ağaçlara
Dallar bir hançer gibi sallanan gövdelere çarpınca
Tutuşan duvarlarda kızıl bir is kaçacak iz arayışında
Adın renkli siren sesleri arasında bir yolcu aslında
Paslı bir demirle bağlandığında kolların bulutlar yırtılır
Ve ansızın yalnızlık bir sokak köşesindeki suya basar
Tutuşan bir mızrağın ucundan güneşe koşan
Kuşlara benzer diğer bir yarım
Dökülen denizin dalgalarından sokaklara akan bir su gibi
Açılan musluklara sığmaz gözündeki tuzdan kirpikler
Biraz dert edip dağılınca bardaktaki sis
Oturmuş bir tabaktan zorla sıyrılmış biraz iyi gelir
Dağılmış bütün bir saat gibi sen dişlerimi döküp
Gecede yıldızlar tutarsın ay gibi gece yarısında ışıl ışıl
Ayakların titrek bir bina kıyısından kaçan hırsızlar gibi
Yüzünden gidenin içinden alınanlar gibi kirlidir ayakları
Titreyen bir anın hesabında vurulan darbe gibi
Diğer tarafa yıkılmalar var bu oyunun başında…
Sus içindekiler büyük sözlükler mırıldanıyorsa
Uykulardan sana geçen bir köprü kurmak
Geç gelen bir duygudan yürek yangın yerine dönüyor
Kağıtların yüzünde uyanmış bir duygudan arta kalan
Akan mürekkepten sen tüten bir duman resmi
Yüzü kapalı bir aynadan kırık camlar düşüyor
Kaçan bir adımın içinde vedalaşmış anılar saklandığında
Böyle hissiz bir acı saplanmış gibi yüreğime
Adı olmayan bir ip sarıldığında boğazıma sonu fısıltılı
Gece devriyesinde salıncak gibi titrek bir sahnede
Gözlerime oturan uzak bir şehir havası
Su seni sürükleyen bir nehir gibi aklıma döküldüğünde
Saatler ölü bir duvarın sırtında unutulup
Parmak uçlarımdan kaçan bir ayrılık vaktinde
Açılan sayfaların arasından saklı sözcükler düşerken
İpinden kopmuş uçurtma kuyruğu gibi uzun kollarım
Denizin dibinden unutulmuş gözyaşlarımı çıkart
Ve uyan uzaklık senin gibi saçlarını sallayıp dalgalandığında
Gölgeleri titrek karalardan esiyor olacak gözyaşlarım
Bir gazete kağıdına sarılı hüzünler kırık ve paramparça
Saklı bir yudum gibi geceden çekilen nefes sarhoş
Hüznümün sarı duman altı gecelerine gelenler önemli sanki
Bomboş bir kutunun üzerine yazılmış isim gibi kal
Uyandığımda aklımı çeken olta gibi parmaklarımı çektiğinde
Üzerimden düşen bir palto gibi sarılı film şeridine
Bir demek ayrılık rengi neyse o an gözlerine yansıyan
İki elimde izi ve iki kelime dudaklarımda diş izleri…
Kırmızı şeritler sarıldığında boğazıma
Bir resmin akan boyasında yüzler karışık
Birden ansızın dudaklarımda eksik bir karmaşa
Sus iki satırdan sonra dudaklarıma uğrayan bir gece yarısı
Ardından sesine eşlik eden bir rüzgar dalga dalga
Sonra ışığı cılız bir mumda seyre dalan gözlerim
Yüzünden kıyıma hat çeken yıldızlar çoğaldığında
İsimsiz bir düşüncenin ipine sarılıp alnımdan göğsüme
Dikiş tutan yürek arasında saklı bir hüzün
Geceye ansızın sıçradığında
Parmakları tutuşmuş bir sigara dalını kıran avuçlarım
Telleri uzun bir yolun üzerinde ayrılık tanıdık bir ses gibi kulaklarımda
Ne varsa geceyi aydınlatan senden geriye kalan
Yüzüm bir pencere kapı aralığı gibi açık ne varsa intihara
Bir kaldırım gibi ayak seslerinde susan sokak lambası
Şişeleri devrilmiş bir masa sandalye gibi bacaklarım kırık
Yaprak gibi içim kırılgan düşüp dağılacak gibi gece
İçimi doldurup ansızın ayın ardındaki sensizliğe
Bir iki taş kıvılcımından kızıla karışan renk gibi sadece
Aradığım yüzlerde okunan adın gibi saklı
Uyandığımda beni vuran kurşun gibi sızılı kalbim
Sustuğunda yüzümde renkler
Köz bir külden arta kalan dumanı içine çeken avuçlarım
Çıkıp gitmeye hazır bir adam nefesten bir ipi çektiğinde boğazımdan
Anıları tuzla buz gözlerimi denizden ayrı bir çakıl taşı
Arayışlarımda sen olacaksın
Avuçlarım yüzüme yakışmış bir gün ışığı gibi…
//Se