3
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1770
Okunma
Yoruldum
Akşam saçlarına indiğinde gezinen bulutlar
İçimde bir hayal kırıklığının eteğinde gözlerim
Geçerken ince bedeninden güneş gibi sıcak
Ve ayakların gibi hayat kaldırımlarında yalnız
Avuçların yaralarımı saran merhem gibi
Gece kitap satırlarının kaçak şövalyesi
Sözün bittiği çakıl taşlarındayım parmaklarında
Pas kokan zifiri bir özgürlüğün kulaklarında
Sallanan demirden bir hüküm dudaklarımda
Duvarların ardında bir avuç dolusu su
Ve yalnızca rüzgar salıncaklarda yüreği dolu
Güne gözlerini kapayan bir sokak lambasıyım
Gölgelerinden saklanan bir korkak zift gibi
Dağ yamaçlarında bedenim karlar altında
Ve çöle dağılmış bir kum gibi yüzüm yanık
Susmuş türküler ve buz tutmuş geceler
Elime geçti sonunda ecel bileklerimden
Rüyalar sığ denizlerden kopar gibi
Bir güzel denizkızı çıktı sanki içimden
Vuruldum demir bir kapının ince yanına
Çıkmadan bu dünya içinden o yalan yola
Bir parça bıraktım ve birde damla ardımda
Bir gül için akıp giden taş duvarların arasına
Tutundum bir namlunun ucundaki süngüye
Asıldım yalandan dövülmüş bu masum demire
An ve o an yoruldum
Sana koşmaktan…
Yoruldum
Tek amacımdan feragat ederek yere serildim
Dinlendim sırtımda hala tanımadığım bir koku
Töreden arta kalan bir parça eksik göğsümde
Sakallarımın arasında yıllar renk değiştirmekte
Gözümde cılız otların sessiz ninnileri gibi simalar
Ağaçların dallarından kopan kuşlar misali
Ayaklarım bağlı yere uzanamam gökyüzüne
Denize ayaklarını uzatmış bir merdiven gibi
Şimdi izlerinden serin sulara değdiririm dudaklarımı
Açılan gemilerin yelkenlerinde boş bir sayfa
Ucu kırık kalemleri batırıp denize kız kulesi gibi
Tutuşturmak var ucundan kibrit gibi sözcükleri
Sarılıp bir sigara dalına dudaklarına koşmak
Duman gibi anlamsızca yükselmek
Ve koparıp saçlarını koşup gitmek uzaklara
Gözü kapalı bir şehrin kirpiklerinde tenhadır saatler
Şarap şişesi gibi deniz sallanır durur
Bağrımdan yuvarlanıp giden düğmeler ardı sıra
Bir ayrı sokak ucunda sana giden bütün yolları birleştirir
Ve duydu ya kopar gelir çığlar yokluğuna
Uğurladılar dağların başını bağlamış dumanları
Eğilmiş bir dalgadan arta kaldı gözyaşım
Düştüm yere bedeni saran toprak
Ve üstüne çullanan gece gibi çektim üzerime
Bir ayrılık ve biraz hüzün yoruldum
Bu gece…
Yoruldum
Bir bulmacanın çözülmemiş gözleri
Ve hala barut kokar avuçlarım öldüğüm gece gibi
Kaçtı güle sürdüğüm o kokun
Arası açık bir mektup gibi biriktirdiğim o sözcükler
Her sabah bir şafak söker seni iliklerimden
Kuş sesleri bir ip gibi penceremden uzanır yere
Sahipsiz bir nota duyulur sabaha karşı
Ve açık bir kapı aralığı bulunur hep zulamda
Damla damla kan akar devrilmiş bir bardaktan
Kendini toplayan bir mum içi geçmiş yine
Çatlak duvarların arasında habersiz misafir
Ayaklarımı saran başı kopmuş bir çorap
Dünün haberlerinde hala adın sayfalarca
Bir işçi gibi adın sürekli kafamda dolanmakta
Ve bir hasret yüreğimi zorla çalıştırmakta
Dışarısı bir pusu uzuyor yollar ve yoksun yanımda
Işık sönmek üzere bir sefer hazırlığında
Yaklaştıkça yıkılıyor taşlar ardım sıra
Bir pencereden aynaya uzanır gibi bir sima
Kirpik uçlarımdan gözyaşı tutarım geceleri
Kapanır sayfalar yine okunmuş bir hayattan sonra
Bir kefen buldum bırakıp gittin elbiselerden
Gece siyah ama renkli bir elbise üzerimde
Elimde dudaklarından arta kalmış bir şarap
Ve yoruldum yine hayat basamaklarında
Yoksun yanımda…
Bir kağnı ve izi var toprakta
Toprak kokusunda dağılmışım damlalar gibi
Bir yapbozun parçaları misali birleşip nehirde
İçimde balıklar yaşatırım
Renkleri gözlerin gibi
Yorulur dökülürüm sonunda bir başka denize
Adım unutulur gider
Yorulmuşum ben sen kalmamış gözlerimde…
//Se
5.0
100% (2)