2
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1124
Okunma
Uyudu mu bu gecede gözlerinde bir ölü
Kaçına bastı avuçlarında cam kesiği bir yara
Sokak aralarında salınan bir türkü
Ağzı şarap kokan bir denizden çıkmış gibi
Kavga eden yıldızlardan geceye en büyük ne kaldı
Uykusuz gözlerin kadar büyük bir ay…
Taşlara basan ayaklarına sarılı deniz
Üşüyen bir kayıkçının hayalleri gibi sığ
Ve dağlara uzanan bulutlar kadar özgür
Şapkasını çıkartıyor bir volkan
Kızıl güneş yanığı bir sabah alevi gibi
Esaretten çıkıyor sanki çizdiği duvarları
Karalar gibi…
Adımların cılız sokak lambalarını titretirken
Köşe başlarına sinmiş sarhoş bir yalnızlık
Düşen böceklerden arta kalan sarsıntılar
Gözlerine üşüşen bir pusulanın sabırsızlığı
Giderken bakışmalar uçuşan kelebeklere
Sabırsızca heyecanına yenik bir su damlası
Sığınıyor üzerine toprak kokuyorsun diye…
İstasyon seslerinden cılız bir elveda
Kulaklarından kalkan uzun süreli bir ses
Dağların arasından geçecek kızgın bir demir
Ellerin açılacak bir pencere gibi dışarıya
Telgraf tellerinden koşan sevgiler var
Üstünde hayatı ayırmış vagon vagon
Acıları yakıyor bu demir adam
Ateşli bir hastalık gibi…
Akşamları sesler çınlıyor
Zaman su testisinden boşalır gibi avuçlara
Bir kirpik kıvamında gözyaşı gözlerime
Uzanan dağların yamaçlarında hani belki
Bulmuştur mecnun sevdiğini
Bir ağaç gölgesine düşen bir meyve gibi
Ayrılık çatlatıyor kuruyan dudaklarımı
Ayırır gibi kavuşmuş bir kitap sayfasını
Ayırıyor gönül seni bir daha sabaha…
Kapanırken ışıklar sanki ölüyor bu taş binalar
İçi çiçek kokan yahut deniz soluyor insan
Yıldızlar gibi ateş almış barutlar gökyüzünde
Sokak başlarında hırsız bir lamba gözleri açık
Baykuşların çığlıklarında suskun bir yol
Karma karışık bir oyun gibi sana geliyor
Bütün eller…
Gün çırılçıplak bir ölü gibi uzanıp gökyüzüne
Kayıp çocukların adımları gibi topluyor bulutları
Hırçın dalgaların aralarındaki susan tekneler
Çıngıraklı bir yılan gibi siren seslerine boğulmuş
Bir makası birleştir gibi şimdi kuşlar şarkılar
Ayrılıklar bir çapa gibi derine batıyor…
Sigara dumanı sarhoş bir ressam gibi
Bir akşam üzeri bulutları boyuyor sapsarı
Mektupları birleştiren bir kalem kadar uzaksın
Mektuplar susturuyor insanı baktıkça
Sonbahar gibi yanan resimler düşüyor yerlere
Sapsarı bir güneş ışığı gibi tutuşunca ellerimiz
Kirlenmişçesine ağlıyor bulutlar
Duvarlarda sensizlik bir akşam yada sabah
Gittiğin günün izleri hala sızılarımın arasında...
Avuçlarım küçük bir çocuk gibi titrek ayazda
Yürümek ayyaş bir çizgide çarparak sana
Denizler pencere kenarlarında pusuda
Ağaçlar resimlerin kök saldığı bir çerçeve
Ayaklarım sonuna kadar batan bir çivi gibi
Ayrılmış bir pul gibi avuçlarım izi çukurlaşmış
Kaç siren sesine tüketildi bacalarda dumanlar
Kaç demirden bir avuç gibi gemilere ışıklar
Sana kaç ormanlık mektup sığdı incecik zarflara…
Çok karmaşık sabahlara karışıyor zaman
Öyle oturmakla konuşmuyor susuyor dağlar
Bir sapan gibi iki dağ arasına gerilen bulutlar
Bir haber uçurur gibi kanatlanmış kuşlar
Bir açıklı ezgiden giren şarkı gibi gemiler
Yanaşıyor usulca yeniden
Seni getirmiş gibi tütüyor dumanı
Yine o kara haberlerin müjdecisi
Örtüyor resimlerin üzerini
Hiç sormadan…
Hani gece uyurdu bu son dalga deniz
Sen git uzaklara bensiz
Yarım kalır bu idam bu ipler ucu asılı
Kırılır kollarım
Her mevsim sonbahar ve dökülen hayaller
Dudaklarıma sıkıştırılmış
Küçük bir gazoz kapağı
Oysa içip sarhoş gibi koşuyorsun içimde
Bir sokak bir mahalle arası
Sönen köşe başı kaçışlarım
İğne deliğine tutturulmuş bir göz gibi
Ucu kesik ayakkabılarım üşüyor
Kapalı kapılar ardında ayrılıyor bedenden gölgeler
Bir çıkmaz sokağa çıkmaktayım oysa
Mutluluk denen bakışlarım renkliydi eskiden
//Se
5.0
100% (4)