1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
962
Okunma
Acı yüklü vagonlar geçer
Soğuk kış gecelerinden…
Rüzgâr geçer paslı rayların üzerinden
Elektrik hatlarına tutunarak…
Kimi sessiz çığlıklar koşar
Yolcusuz gemilerin ardından…
Sessiz dağların üstünde gezinir
Dört yöne ayrılmış bir gezgin…
Ve sırattan geçer gibi geçip gider
O kadının gözleri…
Gece olduğunda içimden…
İçimi açarım bir iki bardak şarapla
Küflü raflara saklanmış resimler dökülür
Kirpiklerimden…
Dudaklarım en çok acıyan yaralarıma benzer
Şaraba yatırdığım gecelerde…
Sessiz ışıklar vurur aynalardan
Gölgelerimi eski bir kitap gibi açarak…
Yüzümde kuruyan menderesler
Kıvrılmış gözlerin gibi yanaklarımda uyur…
Yüzümü saklayan maskelerle
Ayak izimi sahiplenmiş kışlar yaşarım…
Sana içimden geriye kalmış
Aşkları bırakarak yürürüm yalın ayak…
Yıldızlara açılan gemiler yüzdürürüm
Gecenin koynundan kopmuş…
Bir ateşin ısıttığı ellere bulaşan
İs gibi karadır yanan yürekler…
İpini koparmış bir uçurtmaya benzer
Ayrılmış bütün eller…
Mehtabı göremeden fırtınaya kapılmış
Gemiciler gibidir… Gözler
Ne tarafa bakacaklarını sezemezler…
Limandan ayrıldıklarında…
Sensizliğe sarılırım sisin içinde
Sesi kayıp bir keman gibi…
Yönü kayıp atlılara benzer bedenim
Susuz ve biraz ölü…
Gün ışığından kaçar gibi mağaralara
Sığınır avcısından kaçan bir av…
Yere düşmüş bir balık gibi çırpınır
Sökülüp atılmış her kalp…
Alnını sürttükçe ruhu çıkan insanlara
Benzer… Kumbarada kalan son para…
Binlerce güneş öldürdüm
Sabaha kadar yaralarını sararak…
Merdivenlerin basamaklarında
Nefesim daraldı sönen bir mum gibi…
Islak bulutlar yoruldu artık
Yağmaktan ve kuruduk çöl gibi…
Bitmedi kırılmak parçalanmak
Yırtılan resimlerde son bulmak…
Eridik bir şeker gibi yağmurların
Altında…
Ve çıktıkça yaşlandık… Bu merdivenleri
Turuncu yapraklar altında…
//Ersoy//