4
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
2367
Okunma
Nazlı bir beşik gibi sallanırdı ömrümüz Eylül’de
gönlümüzdü rüzgârın saçlarında savrulan hazan
ne palangalarda uslanmayı bilirdik usul
ne deniz içmiş bir forsaydık bir avuç sudan
Hey gidi sevdanın asırlık öpücüğü
nasır tutmuş ellerime eğilip bulaşan
demi telveye çalan ab-ı hayat
Feryat vuslat ve milat zamanı şimdi
işte yine çanları çalarken ecnebi gönüllerin
ayıramazken bir aşkı dinlerin hududu bile
ben sevmeyi sevdim imkânsızları
Şarka sevdası sönmez bir ateşken Yavuz’un
muktedir ruhunda erimez miydi Şah’ ın esvabı
Ey çöllerine ehramlar diktiğim düşman kızı
denizlerine lal düşmüş rüzgârların edasına soyun
bir muhrip gibi nakşeden kılıcına sürgün et beni
ben zaten elzemini sevdim aşkta şuursuzluğun
nice kadınlar geçti de ayın on dördü gibi ömrümden
ben efganını sevdim kurt kudurmuşu arzuların
ne Eylül ne Nisan ne de Temmuzdu adın
baharda muştulanmış bir Balkan kızıydın düşlemimde
yaşımın yetmişinde bile duru bir nihandı dudakların
diyetti/ ödünçtü/ borçtu sana ruhum
ben zaten yokluğunu sevmiştim umutsuzluğun
Nevzat KONŞER
Ocak 10
5.0
100% (2)