7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1490
Okunma

“Onaltı kardaştan onbeşine yeğen, birine evlât idim;
Adım Kurt oldu ki Balası’yla yandım, yarına yüzüm yetim!”
Karaçamın gölgesinde gölgeler
Boz toynağı akça taşa çalardık
Nergis tadı boy verince çölgeler
Merak edip nergisleri yalardık
Bir hayâlden bir hayâle dalardık
Ay aydınlık tün derince dolundan
Gün sönerdi it sesinde kolundan
Yol dönerdi yolculara yolundan
Akça Dedem yaş deyneğin eğerdi
Hasan Ağam ağır aksak seğerdi
Onaltıdan öz kardaşlık sekince
Gam kasavet toprak dama çökünce
Nenem hata bir koca taş dikince
Buz terini gök bezine silerdi
Soya akıl ırka iman dilerdi
Göy Sarnıç’ın ekiniyle söyleşip
Kara zeytin sal dalında peyleşip
Bölük pörçük güz sıcağı eyleşip
Çağa-çocuk eller kollar hamlardı
Kırk bismillâh soframıza damlardı
Gabase’de Hasbi Emmim nefesi
Kör keklikler doldururdu kafesi
Taş armudu alma heybe kefesi
Yığılırdı emm’oğlular bölerdik
Yuvarlanıp seke seke gülerdik
Kasım Emmi Gayfesi’nde budaklar
Çalı-çırpı sağda solda adaklar
“Ehem buhur” sefasında dudaklar
Üç gecede çatır çatır çatlardı
Akarca’da demir namlu patlardı
Davar sürüp al karada beyazda
Emm’oğlular toplanırdı ayazda
Aç kalırdık eller açık niyazda
Pancarlık’tan kuru körmen yolardık
Uykumuzu yufkamıza ulardık
Hasta düşüp püren kekik sözleyip
Taş dibinden tel tel yolup düzleyip
Hat’çe Anam dağ çayını közleyip
Kokusunda boz toprağı içerdik
Bir yudumda bin ömürden geçerdik
Yer kalkardı cirit tutsa yeminde
El tutardı yazlak kışlak ceminde
Del’amet ki ses verirdi deminde
Derdi “Yeğen dut meyvesi gür olur
Er dediğin ölene dek hür olur”
Şaha kalkıp yağız civan atından
Öldüğünde yâd dilerdi batından
Kör hınzırı alnının tâ çatından
Vurdu muydu Del’amet’tir söverdi
Pek dipçikle kafasını döverdi
Bıyık Emmim akçe günün karası
Her Cuma can cebimizde parası
Rüşte varmış yeni yetme arası
Kar üstünde Karatavuk avlardık
Karşı köyün kızlarını tavlardık
Emmim derdi “Yeğen dünya yalandır
Cümle nebât ve hayvanât nalândır
Gör ne vakit şu yeryüzü talandır
Kimler geldi kimler gitti zay oldu
Tek bâki O tek kalıcı Hayy oldu”
Ağarcık’ta Cevat Emmim bulağı
Buz suyundan taşırırdı dolağı
“Yeğen” sesi duydu mu ki kulağı
Hurmaları gök devşirip uçardık
Kucak kucak toplayıp da kaçardık
Emmimdir ki, yurt tutağı mezarlık
Bahçasında eski bir nal nazarlık
Dökülende hurmaları pazarlık
Sandık sandık götürürdü satardı
Geri kalan onbir ay yan yatardı
Dağ aşardık unuturduk orucu
Yol keserdi gece seyri korucu
Bir zahmetin ardı tadı yorucu
Palamutla gür ormanı elerdik
Tanda şehrin uykusunu delerdik
Kâzım Emmim demet demet bağlamış
Kor toplardı narin dilde ağlamış
Yedi düvel eski kaval çağlamış
Gün görmemiş ağıtları duyardı
Gül gördü mü ak döşüne koyardı
Ay gelende gökçe reyhan süründe
Keçe üstü bağdaş edip göründe
Necat Emmim buz gecenin köründe
Kükürt ile dinamitler yapardık
Candere’de balıkları kapardık
Alın teri pınarında çoraklar
Savrulurdu kuru soğan oraklar
Ellik tutan pençe pençe kuraklar
Her başakta bereketi verirdi
Zağlı dişler muhabbette erirdi
Yıkıntılar arasında kırağı
Babam derdi “Us uz eder çırağı”
Kızıl İn’e kızıl tilki durağı
Kurulunca bağ-bahçamız ekerdi
Yaralanmış tilkiler de sekerdi
Şimdi dünler soldu bir bir bahtına
Kimler durdu kimler uydu ahtına
Kurtbala ki Söz İlmi’nin tahtına
Geçen vakti kimse elde bulmadı
Hepsi gitti geri dönen olmadı
15 Ekim 2005 // A N K A R A
Hakan İlhan Kurt