0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
22
Okunma
Ey Nihal! Bu yağmur, Tanrı’nın susuz kalbe inen nefesi,
Her damla, bir âşığın gözyaşıyla yıkanmış sesi.
Şehir, bir münzevi gibi çekilmiş karanlık odasına,
Yıkar geçmişin tozunu bu ıslak, bu beyaz yasına.
Sokaklarda aydınlık bir yalnızlık, bir melankoli,
Göklerin mühürlü kapısı açıldı Nihal’e, usul usul inli.
Camdan süzülen her damla, bir miraç oldu sana,
Ki her su, arınmış bir aynada seyreder Hakk’ı candan.
Bu yağmur, bir sırdır; hem çok uzak, hem içimizde,
Bir metafizik aşkın ezberidir, dünyalık bir hece.
Sen Nihal’sin, bu şehrin ıslak taşlarına yazılan,
Göklerle yerin buluştuğu o incecik çizgide gezinen.
Mistik bir aşkın modern zamanlarda kırgın çocuğu,
Her damlada bir "O" var, her seste bir sonsuzluğu.
Bu yağmur, seninle yağar, seninle çekilir bulutlara,
Bir tasavvuf ki yürekte, bir modern hüzün ki ruhlara.
Ey Nihal! Bu yağmurda yıkanır zaman ve mekân,
Bir yalnızlık ki Rahmanî, bir aşk ki dünyalıktan.
Sırlar dökülür damla damla, sessiz bir sohbetle,
Sen, bir mucize olarak beşikteyken bu âyetle.
Bu şehir yıkanır, arınır, her su damlası bir Besmele,
Ve sen, Nihal, bu aşkın hem sorusu, hem de cevabısın ele.
Yağmur diner, kalır ıslak bir haz, bir iç yangını,
Ey mistik aşkın modern yüzü, ey Nihal’li mısra-i sânî!..