0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
70
Okunma
Yolun ufku değişti bu defa,
Ne dünya çağırıyordu beni
Ne de ukbânın vaatleri,
İki âlemin de sesini susturan
Sessiz bir nur vardı içimde.
Adımımı ona çevirdim
Ukbâ’ya yürüdüğümü sandım evvelce,
Meğer ukbâ da bir perdedir,
Gönlü dar olanı genişe çağıran
Perdeyi kaldıran ise ne cennet arzusuymuş
Ne korkunun koyu gölgesi
Sadece Sen’in Rızânmış.
Bir kuş kanadı gibi hafifledim,
Dünya benden düştü,
Ukbâ bana erişmedi.
İkisi arasında bir yerde
“İşte burası kulun eşiğidir,” dedi ses
“Rızâmın huzuruna buradan geçilir.”
Ukbâ’nın kapısı vardı,
Geniş ve nurlu bir eşik
Ama o kapıdan geçmek için
Cenneti istemek değil,
Cenneti aşmak gerekirmiş.
Melekler susuyordu,
Zaman kıpırdamıyordu
Ben adımlarımı değil,
Adımlarım beni dinliyordu.
Çünkü rızâ yolunda yürüyen
Kendi ayak sesiyle değil,
Kalbinin sükûtu ile ilerlerdi.
Bir ses indi içime,
Rüzgârın değil, rahmetin sesiydi:
“Ukbâ’ya yürümek kolaydır,
Rızâ’ya yürümek zor.
Çünkü ukbâ seni bekler,
Rızâ seni beklemez;
Sen ona kendini götürürsün.”
O an anladım,
Ukbâ bir yolculuğun ödülü değil
Yolculuğun gölgesinden ibaretti.
Ben gölgesiz yürümeyi öğrendiğimden beri
Ukbâ da bana gölge veremezdi.
Ve rızâ
Kalbimin tam ortasına doğan
Gölge kabul etmeyen tek ışıktı.
Cennetin kokusu bile
O ışığın yanında bir his kadar hafifti.
Gönlüm genişledi
Kendine değil, sana yer açtı.
Artık ukbâ da dünyâ da
Aynı anda küçüldü gözümde;
Çünkü ikisi de Sen’den bir işaret
Ama Sen’in kendin değildin.
Yürüdüm
Adımı sen attın,
Durdum
Sükûtumu sen doldurdun.
Ne ukbâ’dan nasip istedim
Ne dünyâdan pay;
Sadece Rızânın gölgesiz nurunu
Gönlüme mühür etmeni diledim.
Sonunda öğrendim
Ukbâ’ya varmak bir yolculuk,
Rızâya ermek bir doğuştur.
Ben yol alıyordum sanırken
Beni Rızâya taşıyan
Benliğimin yok oluşuymuş.
Ve o noktada,
Dünya da ukbâ da tek nefeste yok oldu.
Geriye sadece Sen kaldın
Ben kayboldukça çoğalan,
Ben sustukça duyulan,
Kalbime gölgesiz mühür vuran Sen...
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(21 Kasım 2025)