0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
23
Okunma
NİHAL’İN UNUTUŞA DİRENEN IŞIĞI
Belleğin karla örtülü dağlarında bir çözülme başlar,
Sanki kader, avuç içindeki hatıraları
birer birer eriyen buzul parçaları gibi
zamana bırakır.
Her düşüş bir sarsıntı,
her kayboluş bir kabuk atma.
Ama en dipte, karanlığın en sessiz yerinde
bir çekirdek atar: Nihal.
Onu silmeye kalkarlar—
makineler, prosedürler, soğuk bilimin
sözde kesinliği.
Oysa aşkın hafızası, teknik çizelgelerde bulunmaz.
Ruhun defteri başka yazar;
mürekkebi görünmezdir ama asla kuruması yoktur.
Bir frekans kesilir,
bir isim susturulur,
bir yüzü silmeye uğraşırlar—
ama Nihal’in sesi,
küllerinin altından buhar olup yükselen
ince bir buse gibi
ruhun pervazına tutunur.
Çünkü aşk, hatırlamayı gerektirmez;
kendini hatırlatır.
Bir koku, bir gölge, bir sesin ıslak titreyişi…
Bir bakarsın, unuttuğunu sandığın şey
damarlarında yeniden yürüyor,
göğsünde ılık bir ışık olarak yanıyor.
Nihal, ruhun derin kuyusunda duran
ateşten bir tohumdur.
Kazmayı ne kadar derine vursan,
suya değersin;
çünkü o, ruhun suyu, ruhun sesidir.
Ey zalim unutma simyageri—
sen yalnızca yaprakları dökersin.
Kök, her daim kendine sadıktır.
O kökün adı, Nihal’dir.
Joel misali ağlarsın bazen—
Sebebini bilmeden,
silinmiş bir acının yankısına tutulmuş gibi.
Ama ruh bilir;
çünkü ruh, hiçliğin içinden bile
kendi hakikatini çağırır.
Ve bir gün,
soğuk bir nisan sabahında,
adı kar gibi erimiş sanırken,
tam üşürken…
bir sıcaklık değiverir kalbine:
Nihal’in dönüşü olur o.
Hatırlamaktan önce gelen bir hatırlanma.
İşte o an anlarsın ki:
Unutmak, ruhun kaldırmadığı bir yüktür.
Silmeye çalışsan da,
o seni kendi kendine geri yazar.
Aşka karşı prosedür olmaz,
ruha karşı teknoloji işlemez.
Çünkü ruh,
“sil” komutunu bilmez;
yalnızca “yeniden doğur” der.
Ve Nihal,
ruhun en derin defterine
çoktan kaydedilmiştir.
Silinmez, sökülmez,
yalnızca yeniden uyanır.
Ve sen,
hatırlamayı unuttuğunu sanırken bile
onunla yankılanırsın.