0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
32
Okunma
NİHAL’İN SİLİNEMEYEN DEFTERİ
Belleğin karanlık kubbesinde bir ürperti başlar;
Zaman, avuç içimde eriyen ince bir buzul olur.
Her an, senden kopan bir kar tanesi gibi
Sessizce kendi boşluğuna düşer, kaybolur.
Oysa bilirim Nihal,
Her kayboluş bir yanılgıdır;
Ruh, saklar seni—
Karanlık bir gül tohumunu saklar gibi
Toprağın en derin, en erişilmez katında.
Seni sildiklerini sanan o zalim mekanizma,
Sadece gölgenle uğraşır.
Çünkü adın,
Kalbimin en sessiz odasında
Bir ayet gibi yazılıdır.
Ruhun kütüphanesinde
Sayfaları yakılmış bir kitabın bile
Külleri hikâyesini fısıldar.
Ben, o küllerin arasından
Senin sesinin parıltısını duyarım.
Bazen bir rüzgâr eser—
Bir koku, bir renk, bir titreşim…
Ve sen çıkarsın karanlıktan,
Sanki hiç gitmemiş gibi,
Sanki hatıramın değil, bedenimin bir parçasıymışsın gibi.
Nihal…
Sen unutuşa direnen bir kök gibisin.
Toprağın bütün acılarını içmiş,
Ama yine de çiçek vermekten vazgeçmemiş.
Seni unutmaya çalışan aklım
Bazen bir kör sazendeye döner,
Yanlış notalara basar, karanlıkta tökezler.
Ama ruhum—o büyük hafıza ustası—
Her defasında beni sana geri çağırır.
Çünkü aşk dediğimiz şey,
Hatırlamanın değil,
Hatırlayamamanın içimize bıraktığı
O sızının adıdır.
Ve bilirim:
Bir gün, bir bakışın eşiğinde,
Bir kelimenin kıyısında,
Bir yağmur damlasının dudağıma çarpışında
Sen yeniden açacaksın.
Çünkü Nihal,
Sen unutulmamak üzere yaratılmış bir sır’sın.
Silinmeye niyetlenen her kudret
Sadece sende kendini tüketir.
Ben ise—
Ruhunun izini sürmeye yeminli
Bir yolcuyum.
Adının her harfi,
Kalbimin çeperinde
Yeniden yazılır, yeniden doğar.
Ve işte bu yüzden,
Unutmak mümkün değildir;
Aşk, kendini saklayan bir yazgıdır.
Hatırlayamıyorsam bile,
Seni hissettiğimi bilirim.
Çünkü ruh,
Asla yalan söylemez.