2
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
143
Okunma

Hiç kimse o ağacın ne zaman büyüdüğünü hatırlamaz.
Kimileri der ki, gövdesi toprağa değil de
karanlığın kendisine kök salmıştır.
Ben bu söylentileri duyduğumda henüz hikâyemin başındaydım,
ama o gece…
her şeyin sonuna çok daha yakındım.
Meydan bomboştu.
Sessizliğin üzerine yığılmış bir ağırlık vardı,
tanımlanamayan, ama insanın içine işleyen türden.
Gökyüzü, sanki kendi suçunu saklıyor gibi
kırışık ve öfkeli.
Bir rüzgâr geçiyordu arada,
ama rüzgâr bile burada yürürken dikkatliydi;
her adımı gölgelerin nabzını bozmamak ister gibi.
Beni oraya götürdüklerinde
ay henüz yükselmemişti.
Yüzlerini seçemiyordum;
karanlığın içinde birer boşluk gibiydiler,
ama boşluklardan daha soğuk.
Birinin elinde kalemimi gördüm,
sanki bir silah taşır gibi
dikkatle kavrıyordu.
Kaleme dokunan parmaklar titremiyordu —
titremeye cesaret edemiyordu belki.
Ağaca vardığımızda
dalların arasından bir hırıltı geldi.
Rüzgârdan değildi.
Ağacın kendi nefesiydi bu;
içinden geçen eski sırların
hırıltılı yankısı.
Dallar karanlıkta kıpırdadı,
sanki bu geceyi uzun zamandır bekliyormuş gibi.
Onlar hiçbir şey söylemeden
kalemimi düğüme yerleştirdiler.
Bu sessizlik beni ürkütmedi;
beni ürküten,
kelimelerimin hiç karşı koymamasıydı.
Sanki kendi kaderine çoktan razı olmuş bir cümle gibi
kalemim ağır ağır sallanmaya başladı.
O an ağaçtaki gölgeler
kendi yerlerinden ayrıldı.
Köklerin arasındaki boşluklardan
ince çizgiler halinde yükseldiler.
Görünüşleri belirsizdi;
ne insan, ne hayvan, ne de tamamen gölge.
Sanki bırakılmış hatıraların çürüyen şekilleriydi bunlar.
Kalemim sallandıkça
mürekkep damlamaya başladı.
Ama mürekkep yere düşmüyordu.
Havada kayboluyor,
gözle görülmeyen bir el tarafından
yutuluyor gibiydi.
Her damla kayboldukça
ağacın gövdesi biraz daha kararıyordu.
Sanki ağacın yıllardır beklediği şey
bir kalemin ölümüydü.
Gece büyüdü.
Saatler geçti mi,
yoksa zaman o meydanda akmayı tamamen mi unuttu,
bunu asla bilemedim.
Ama ansızın bir ses geldi:
Toprağın ta içinden,
yüzyıllardır sakladığı bir cümlenin
ilk hecesi gibi derin bir çatırdama.
Ağaç titredi.
Dallar birbirine çarptı,
kökler yer değiştirdi.
Sanki bütün varlığıyla bir karar veriyordu.
Ve işte o an,
kimsenin göremediği bir şey oldu:
İp geriye doğru çözüldü.
Düğüm kırılmadı, kopmadı —
yalnızca çözüldü,
tıpkı bir yalanın sonunda kendini bırakması gibi.
Kalemim yere düştü.
Hiç ses çıkmadı.
Ama toprağa değdiği anda
köklerden yukarı doğru bir ışık değil,
ışığın ters hâli yükseldi;
karanlığın içindeki en siyah anın
damar damar ortaya çıkışı.
Toprak açıldı.
İnce bir yarık belirdi.
Yarığın içinde
henüz yazılmamış bir hikâye kıpırdıyordu.
O kadar karanlıktı ki,
karanlık bile yanında solgun kalıyordu.
Kalabalık kaçtı.
Ağaç sustu.
Gökyüzü geri çekildi.
Ben ise orada kaldım;
kendi gölgemin bile terk ettiği o meydanda,
toprağın açtığı yarığın üzerinde duran
tek kelime olarak.
Henüz okunmamış,
henüz söylenmemiş,
ama bir kez söylendiğinde
hiç kimsenin geri dönemeyeceği bir kelime.
Ve o kelime yavaş yavaş
kendi hikâyesini yazmaya başladı.
5.0
100% (6)