1
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
134
Okunma

Sana sesleniyorum bir bedenin en hırçın tarafı
Ama bu, bir seslenişten çok
yeryüzünün ona verdiği bir unvandı.
Çünkü o kadın,
hayatın en sert rüzgârlarına göğsünü dayayıp
hiç savrulmayan bir ağacın
kırılmak bilmeyen dalıydı.
Dünya ne kadar karardıysa
o o kadar ışık topladı içine;
çünkü Fırtına,
kendi karanlığını bile diz çöktürebilen
az rastlanır bir kudretti.
Çocukluğu, kırık pencerelerden sızan rüzgârla büyüdü.
Her adımında, bir duvarın ardında saklanan gölgeler vardı;
ama o gölgelerin arasında bile kendine yol açmayı öğrendi.
“Düşmek yok,” dedi içinden,
“düşersem yeniden esmem zor olur.”
Gençliğinde hayat, onu bir uçurumun kenarında sınadı.
Ekmeği azdı, umudu ince,
konuşacak bir omuz bulamadığı geceler çoktu.
Ama Fırtına’nın dizleri, hiçbir zaman toprağı öpmeyi bilmedi.
Rüzgârı güçlüydü çünkü;
kimsenin duymadığı dualarla ördüğü
görünmez bir direnç taşıdı içinde.
İnsanlar onu anlayamadı çoğu zaman.
Kimisi çok sert buldu,
kimisi çok sessiz.
Oysa kimse bilmedi
suskunluğunun bir zırh,
sertliğinin bir savunma olduğunu.
Kimse fark etmedi
içinde kendini ısıtan küçücük bir kor taşıdığını.
Fırtına, hayatın her kapısını tek tek zorladı.
Kapanan kapıların kilitlerini kırmadı—
onların önünde durup yeniden çalmayı öğrendi.
Bazen kapılar hiç açılmadı,
bazen ardında soğuk yüzler vardı.
Ama o yine de yürüdü.
Çünkü yürümek onun kaderi değil, seçimiydi.
Aşklar geldi geçti.
Kimisi bir damla su verdi yorgun kalbine,
kimisi kuraklık bıraktı arkasında.
Ama Fırtına hiçbir adamın gölgesine sığınmadı.
Gölge, onun için hep ışıksızlığın başka adıydı.
O, güneşi kendi içinde taşımayı öğrenmişti;
bu yüzden hiç kimsenin gölgesi
onu tamamlamaya yetmedi.
Yalnızlığı, onun en sadık yoldaşıydı;
ama bu yalnızlık,
bir odanın köşesinde ağlayan sessizlikten ibaret değildi.
Aksine, dünya gürültüsünden uzak
kendi nefesine sığabilmenin huzuruydu.
Kendini dinlemeyi öğrendikçe
hayatın ona bağırışlarının
aslında fısıltıdan ibaret olduğunu anladı.
Ve bir gün…
bütün zorlukların ardından
kıyıya vuran bir dalga gibi durdu hayatın ortasında.
Gökyüzüne baktı—
yıllarca savaştığı bulutlar şimdi
onun içinden geçen ışığa teslim olmuştu.
Fırtına nihayet anladı:
yıkması gereken dışarıdaki engeller değil,
içine işleyen korkulardı.
O korkuları bir bir topladı,
denizin karanlık omuzlarına bıraktı.
Her biri suya gömülürken
onun yüreği hafifledi.
Artık yalnız değildi.
Çünkü kendini bulmuş bir kadın,
dünyanın en kalabalık hikâyesidir.
Fırtına, hayata meydan okuya okuya
bir gün kendi gökyüzünü kurdu.
Ve o gökyüzünde
ne kimsenin adı vardı,
ne de ona biçilen roller.
Sadece o vardı:
yenilmeyen, eğilmeyen,
her darbede yeniden esen bir kadın.
Sonunda durdu… ama bitmedi.
Çünkü Fırtına hiçbir zaman durmak için yaşamamıştı;
nefes aldığı sürece
içinde bir yerlerde hep
yeni bir esinti vardı.
Ve dünya biliyordu artık:
Bu hikâye bir kadının değil,
bir direnişin adıdır—
adı da hâlâ aynı şekilde yazılır:
Fırtına.
5.0
100% (2)