0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
48
Okunma
Biraz kan döküldü sabah,
kahve fincanının kenarına,
sessizce.
Kış, pencere pervazına dayanmış.
Ben üşüdüm.
Sana sesleniyorum,
ütü masasında dua ütülüyormuş gibi,
harlı, yorgun.
Getir o yeşilini.
Beni biraz ferahlat.
Dur.
Gitme.
Manava borcum var hâlâ,
kendime de biraz.
Dur.
Gitme.
Isırganlar büyüyor kalbimde,
çamaşır ipine asılmış bir günah gibi.
Deniz kıyısından bir ışık çaldım.
Sana benziyordu biraz,
sonra değil.
Güneşi üçe böldüm.
Birini sana,
birini kedilere,
birini sustum.
Yüzümde beş yara var,
biri seninle aynı renkte.
Barut kokusunu sevmem,
ama sende bir yangın vardı,
o kokuydu belki.
Bir mandalina soyuyorum şimdi,
kabuklarıyla açlığımı bastırıyorum.
Diyelim ki yokum artık,
bir yaprak kadar ölü,
bir marul kadar sessizim.
Serçe parmağımı bırakıyorum sende,
uğur say.
Ben biraz eksik bir adamım,
biraz tanrısız,
biraz çaydanlık buharı gibi kederli.
Kirpiğimin üç ucunu kırdım.
Al.
Dilek tutarken yak.
Cezam çoktan kesildi,
ama sen hala içimdesin.
Adını fısıldarken ölmek ne kolaymış meğer.
Şimdi seni getiriyorlar odamın karanlığına.
Ağlıyorum.
Biraz gül.
Biraz dokun.
Seni çoktan affettim.
Kendimi asmadım belki,
ama hâlâ çamaşır ipinde kuruyorum.
Gül yaprakları solmuş.
Sedirler susmuş.
Duvarlarda aynalar çatlamış.
Tanrıya uzak bir huzurdaydım o an,
sana yakın bir yoksullukta.
Kemiklerinden biraz sabır aldım,
ellerinden biraz sıcaklık,
sonra dudaklarının gölgesini.
Bak,
sana bir mabed yaptım.