1
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
95
Okunma
Didem’e
Sevgili Sindirella,
Sana bu mektubu, masal kitaplarının arka kapaklarında unutulmuş bir kız çocuğunun parmaklarıyla yazıyorum.
Belki de benim parmaklarım da seninki gibi hep gecikmişti; hep bir yerlerde yarım bırakılmıştı.
Biliyor musun, senin camdan ayakkabın bana hep bir otopsi masasına düşen ışığı hatırlatır.
Parlak, soğuk ve kimseyi iyileştirmeye niyeti olmayan bir ışık.
İnsan bazen kendi hikâyesinin üzerinde böyle yabancı bir ışıkla teşhir edilir.
Sen koşarken herkes seni kaçan bir prense doğru sanıyordu; ben seni kendinden kaçıyorsun sandım.
Çünkü insan en çok kendi sesinden korkar.
Senin sesin de, çocukken ölmemiş bir göğüs hırıltısına benzer.
Sanki birileri senin nefesini, bir köşede unutulan paslı bir cezve gibi yıllarca kaynattı, kısık ateşte tüketti.
Peri annen vardı güya…
Ben hiç inanmadım ona.
Bence o sadece masalın makyajıydı; hayatın tokadını saklamak için sürülen ince bir pudra.
Periler hep geç gelir, hep erken gider.
Geride bıraktıkları şey, insanın sırtına yapışan ıslak bir kefen olur.
Senin yalnızlığın, Sindirella, kumaş değil; kül.
Avuçla tutulmaz, tutulur gibi olur, hemen akıp gider.
İnsan elinde tutamadığı her şeyi kader diye adlandırmayı sever.
O baloda herkes ışığın altında dans ediyordu ama sen karanlıktan yapılmıştın.
Parlamıyordun; çürümüyordun da.
Sadece oradaydın.
Bir kadın bazen sadece “orada olmakla” bile kırılır.
Ben seni hep ikiye bölünmüş biri sandım:
Biri masala teslim edilen,
Diğeri mutfağın karanlık köşesinde kendi kendini çürüten.
Ayakkabının teki sende kalsın dedim ya hani…
Boşver..
Hiçbiri sende kalmasın.
Ayakların kanasın.
Çünkü insan ancak kanadığında kendi ağırlığını duyar.
Masal bitince senden geriye ne kaldı biliyor musun?
Kırık bir tarak.
Üstünde yıllardır kimsenin okşamadığı saç telinin gölgesi.
Ben o gölgenin altına yatarım bazen; kendime mezar aradığım gecelerde.
Sen bulunmak istemedin Sindirella.
Biliyorum.
Çünkü bulunmak, insanın eksikliğini apaçık eder.
Ben de istemem.
Masallar mutlu sonla bitti diye yazılır,
ama senin hikâyenin sonu bir kadının içindeki çöplüğe benzer:
Çürüyen umutlar, paslanmış sessizlikler, terk edilmiş benlikler.
Yine de yazıyorum sana.
Belki ikimiz de kırık bir sokağın aynı kaldırım taşına basmışızdır bir gece.
Belki ayak izlerimiz konuşur birbirine.
Masalsız, ışıksız, perisiz bir yerde karşılaşırız belki.
İkimizin de yüzünde aynı karanlık.
5.0
100% (2)