8
Yorum
36
Beğeni
4,9
Puan
260
Okunma
Azap içindeyim.
Atlar, dolu dizgin koşmakta gönlümün kalabalık yalnızlığında.
Dağlar, ovalar, obalar…
Bir şehir yağmur ağlamakta.
Kimseyi suçlayacak hâli kalmadı içimin; kimseyi kurban edecek.
Teneşirlere yatırdığım hep o masum çocuk oldu kimsenin bilmediği…
Kırk nasihatla uslandıramadığım hallerimdi zaten harlayan bu ateşi.
Şimdi ne desem nafile, ne söylesem boş…
Bin pişmanlık, bin keşke…
Hani diyorum, şuraya bıraksaydım ya içimi; bu yangınlar, kıyametler, bu depremler başlamadan önce; evvelini unuttuğum şu kısacık zaman dilimine.
Merhametim eskir miydi dersin durduğu yerde?
Çocukluğumdan mı başladı yoksa bu içimdeki dur durak bilmez yıkım?
Çocukluğumdan mı?
Denk gelmişse sapanımın taşı bir kuşun kanadına,
öldüyse ters çevirdiğim o kaplumbağa,
ya da, ya da boğulduysa içsin diye su döktüğüm yuvadaki karınca…
Bilmiyorum.
Bilmiyorum da yolunu bulamıyorum bu çıkmaz sapağın.
Bilir oysa herkes, bilir; geçmiş karanlık.
Bugünler dünlerde henüz bir kayıp.
Çocukluk, gözleri puslu, hayalleri nasır tutmuş kimsesiz, sefil o zavallı yaratık.
Kefenleyesi var dışımın içimi.
Dışımın içimi bir kuyuya itip, üstünü örtesi,
kimse anlamasın diye yasını tutası, karalar giyip adına ağıtlar yakası var.
Vurası var, vurası!
Şakağından, alnından, göğsünün tam ortasındaki yumrudan…
Sonra yatırıp yüzünü göğe, geçen kuşlara dilenesi…
“Kırdım mı kanadınızı, yaktım mı canınızı, aşırdım mı yuvanızdan yumurtanızı, affedin, affedin!” diye yalvarası var.
Biliyorum.
O kuşun bedduası bu iki yakamı bir araya getirmeyen sancım.
Bir ah, bir eyvah uzuvlarımı bunca yoran.
Lakin, kalmadı mecalim Allah’ım!
Toynakları kırıldı kısraklarımın.
Kan ter içinde sırtlarındaki gönül sancım.
Ne dilese gönlüm, takıp kanadına havalanıyor kuşlar.
Ne söylesem, ağzımdan çalıyor rüzgâr.
Küfrün dahi sustu dili; celladını arayan sanki benmişim gibi.
Sustu güller, karanfil, içimdeki o nehir.
Atların dizginlerinde şaklayan toprak türküleri.
Annemin ninnisi, öksüz çocuğun sesi.
Uzun, belli belirsiz bir patika şimdi tüm yollarım.
Şehir bir karabasan.
Vaktini de bilmem ama göç yolunda gökteki kuşlar; sürü sürü, yığınla…
Alıp gelse ya birileri benden giden her şeyi.
Koysa sol cebime, şöyle gizlice.
Bir horoz şekeri, bir bayram mendili sıkıştırsa nakışlı yastığımın altına.
Gülümsese kekik kokusuyla; belki tarçın, belki nane…
Sonra yine yağmur, sonra yine kar, yine bitmez bir efkâr…
Ah bilirim!
Bilirim uzun sürmez bu azap.
Bilirim, gece gündüz ötmekte o kuş.
Bilirim, düşmez yakamdan bu ah, bu beddua.
Bilirim, ben karalar bağlarken içimdeki bana, teneşir hazır, hazır dışımdaki beni yıkamaya.
Z.P.
5.0
91% (10)
4.0
9% (1)